1. Hasta Ziyâreti

“Hasta ziyâretinde bulunan kimse, dönünceye kadar cennet yolundadır.”

Müslim, Birr, 39

Sağlık ve hastalık, insanların imtihân ve îkâz edildikleri iki mühim husustur. Sıhhatli vakitlerde gaflete düşmeyip Allâh’a hamd ve şükür duygularıyla; hastalık anlarında da tazarrû ve niyâzlarla Yüce Rabbimiz’e gönülden yaklaşmaya çalışmalıyız. Her iki hâli de iyi değerlendiren akıllı mü’minler, netîcede hep kârlı çıkarlar.

Hemen her yaşta, insanların müptelâ oldukları çeşitli hastalıklar vardır. Hastalık, üzüntü ve sıkıntı kaynağıdır. Bu durumda insan, eşini dostunu ve akrabâsını yanında görmek, onların tatlı sözleri ve yardımları ile teselli bulmak ister. Hatta sağlığında arayıp sormadığı kişilerin bile, kendisini ziyâret edip hâlini-hatırını sormasını bekler. Gelmedikleri takdirde üzülür. Bu sebeple Sevgili Peygamberimiz, hasta ziyâreti gibi insanları birbirine yaklaştıran içtimâî ibâdetleri bütün insanlara emretmiştir. Berâ bin Âzib -radıyallâhu anhumâ- şöyle der:

“Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- bize hasta ziyâretini, cenâzenin arkasından gitmeyi, aksırana «yerhamükellâh» demeyi, yemin edenin yeminini yerine getirmesini, haksızlığa uğrayana yardım etmeyi, dâvet edenin dâvetini kabul etmeyi ve selâmı yaygınlaştırmayı tavsiye etti.” (Buhârî, Cenâiz, 2; Müslim, Libâs, 3)

Hasta olan kişi gönlü kırık ve hassas bir hâle bürünür. Yüce Allâh ise kalbi kırık olan böyle insanlara daha yakındır. Hastaları ziyâret etmek Cenâb-ı Hakk’ın çok hoşuna gittiği için, bu ziyâretleri kendisine yapılmış kabul etmektedir. Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- bu hakîkati şu şekilde dile getirir:

“Allâh Teâlâ kıyâmet gününde:

– Ey âdemoğlu! Hastalandım, beni ziyâret etmedin, buyurur. Âdemoğlu:

– Sen âlemlerin Rabbi iken ben seni nasıl ziyâret edebilirdim, der. Allâh Teâlâ:

– Falan kulum hastalandı, ziyâretine gitmedin. Onu ziyâret etseydin, beni onun yanında bulurdun. Bunu bilmiyor musun? Ey Âdemoğlu! Beni doyurmanı istedim, doyurmadın, buyurur. Âdemoğlu:

– Sen âlemlerin Rabbi iken ben seni nasıl doyurabilirdim, der. Allâh Teâlâ:

– Falan kulum senden yiyecek istedi, vermedin. Eğer ona yiyecek verseydin, verdiğini benim katımda mutlaka bulacağını bilmez misin? Ey Âdemoğlu! Senden su istedim, vermedin, buyurur. Âdemoğlu:

– Ey Rabbim! Sen âlemlerin Rabbi iken ben sana nasıl su verebilirdim, der. Allâh Teâlâ:

– Falan kulum senden su istedi, vermedin. Eğer ona istediğini verseydin, verdiğinin sevâbını katımda bulurdun. Bunu bilmez misin, buyurur.” (Müslim, Birr, 43)

Dolayısıyla kul, kimi ziyâret ettiğini değil, kimin emrini yerine getirdiğini düşünmelidir. Bu sebeple Efendimiz ashabına, bir hastanın yanına girince ondan dua istemeyi tavsiye etmiş ve hastanın duasının meleklerin duası gibi olduğunu bildirmiştir. (İbn-i Mâce, Cenâiz, 1)

Hasta ziyâreti, hastanın hâl ve hatırını sormak, gönlünü almak ve gücü yettiğince ihtiyaçlarını karşılamak demektir. Bu çerçevede hasta ziyâreti müekked sünnettir. Vâcip olduğu görüşünde olan âlimler de bulunmaktadır. Bir hastayı, hiç kimse ziyâret etmez ve ihtiyaçlarını karşılamazsa, orada yaşayan bütün Müslümanlar bundan mes’ul olurlar. Böylece tıpkı aç olanı doyurmak gibi hasta ziyâreti de farz-ı kifâye hükmünü alır.

İbn-i Ömer -radıyallâhu anhümâ-, Efendimiz’in hasta ziyâreti ile alâkalı şöyle bir hâdise anlatmaktadır:

“Biz, Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- ile oturuyorduk. O sırada Ensâr’dan bir kişi gelip selâm verdi, sonra da geri döndü. Efendimiz ona:

«– Ey Ensâr’dan olan kardeş! Kardeşim Sa’d bin Ubâde nasıl?» diye sordu. O da:

– İyiye gidiyor, cevabını verdi. Bunun üzerine Allâh Resûlü:

«– Kim benimle birlikte onu ziyârete gelecek?» buyurarak ayağa kalktı. Biz de on, on beş kişi kalktık. Ne ayağımızda ayakkabı veya mest ne başımızda bir giyecek ne de üstümüzde bir gömlek vardı. Çorak arâzide yürüyorduk. Nihâyet Sa’d’ın yanına geldik. Yakınları, Efendimiz ve beraberindeki arkadaşlarının yaklaşması için onun etrafından geri çekildiler.” (Müslim, Cenâiz, 13)

Yine Hz. Âişe vâlidemiz Allâh Resûlü’nün bu güzel hasletini şu çarpıcı misalle anlatmaktadır:

“Sa’d bin Mu’az Hendek savaşı sırasında kol damarından yaralanmıştı. Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- onun için mescide bir çadır kurdurdu. Maksadı, onu daha sık ve yakından ziyâret etmek (onunla ilgilenmek)ti.” (Buhârî, Megâzî, 30)

Görüldüğü gibi Resûl-i Ekrem Efendimiz, insanların her türlü sıkıntısıyla yakından ilgilenmiştir. Hasta olanları sorması, arkadaşlarını ziyâret etmesi, ihtiyacı olanların ihtiyaçlarını gidermesi, ölenlerin cenâzesine katılıp namazını kıldırması ve geride kalanlara baş sağlığı dilemesi gibi sevgi ve merhamet temeline dayalı davranışlar, onun ahlâk-ı hamîdesinin birer tezâhürü idi. Hasta ziyâreti gibi içtimaî vazîfeleri yerine getirirken çoğu kere ashâbından bazılarıyla birlikte gider, onları da bu hususlarda terbiye ederdi. Hasta ziyâretlerine yoksulluk ve ihtiyaç içinde olmak da bir mâni değildi. Aksine bu, onların birbirlerine daha çok yakınlaşmalarına, ihtiyaçlarını müştereken karşılamalarına ve ellerindeki nimeti paylaşmalarına vesîle oluyordu.

Hasta ziyâreti konusunda müslim gayr-i müslim, tanıdık tanımadık, yakın komşu uzak komşu arasında ayrım gözetilmemelidir. Nitekim Allâh Resûlü hasta olan bir yahûdi çocuğu ziyâret etmiş ve Müslüman olmasına vesîle olmuştur. (Buhârî, Cenâiz, 80)

Mevlâna hazretleri hasta ziyaretlerinin asıl faydasının insanın kendisine olduğunu ne güzel anlatır:

“Hastayı yoklamanda, hâlini hatırını sormak için yanına gitmende fayda var. O fayda döner, yine sana gelir. Olabilir ki o hasta, zamanın kutbu ve mânevî padişahıdır. Ey inatçı kişi, senin gönlünün iki gözü de kör. Bu yüzden âdî odunu öd ağacından ayırt edemiyorsun. Dünyâda ne hazîneler vardır; yani şu dünya Allâh’ın velîlerinden boş değildir. Velî bulunmaz diye üzülme, hiçbir yıkık yeri, virâneyi hazinesiz ve boş sanma!

Yol arkadaşlarını arayıp sormayı gerekli bil. Yaya olsun, atlı olsun, yani ister ilerde, ister geri kalmış olsun, seyr u sülûk arkadaşlarından ayrı düşme! Ziyâretine gittiğin isterse düşmanın olsun, senin iyilikte bulunman faydalıdır. Çünkü iyilik yüzünden nice düşman dost olur. O düşman sana dost olmasa bile, hiç olmazsa kini azalır. Çünkü iyilik kine merhemdir. Hasta ziyâretinin daha başka birçok faydası var ama ey dost, sözü uzatmak istemiyorum.

Sözün özü şu ki; topluma, insanlara dost ol. Bir dost bulamaz isen, heykel yapanlar gibi kendine taştan bir dost yont! Çünkü topluluk, kervan halkının çok oluşu, yol kesenlerin bellerini kırar ve mızraklarını köreltir.” (Mesnevî, c. II, beyt: 2252-2253, 2145-2155)

Efendimiz -aleyhisselâm-, hasta olan kimselere bazı duâlar da öğretmiştir. Nitekim Osman bin Ebi’l-Âs, vücûdunda hissettiği bir ağrıdan dolayı Resûlullah’a şikâyette bulunduğunda, Allâh Resûlü ona şunu tavsiye etmişti:

“– Vücudunun ağrıyan yerine elini koy ve üç kere «bismillah» de, yedi kere de:

أَعُوذُ بِاللهِ وَقُدْرَتِهِ مِنْ شَرِّ مَا أَجِدُ وَأُحَاذِرُ

Bendeki bu hastalığın ve sakındığım şeylerin şerrinden Allâh’ın izzet ve kudretine sığınırım» de!” (Müslim, Selâm, 67)

Efendimiz’in tavsiyesini harfiyen tatbik eden Osman -radıyallâhu anh- daha sonra; “Resûlullah’ın öğrettiği gibi yaptım, Allâh hastalığımı iyi etti. Bundan sonra bu duâyı devamlı olarak âileme ve diğer insanlara tavsiye ettim.” demiştir. (Ebû Dâvûd, Tıb, 19)

Allâh Resûlü, ölmek üzere olan hastalar ziyâret edildiğinde, onlara; “Lâ ilâhe illallâh” diyerek telkinde bulunmayı tavsiye ederdi. (Müslim, Cenâiz, 1-2)

Fahr-i Kâinât Efendimiz’in terbiyesinden geçen ashâb-ı kirâm da hasta ziyâretine ve onların duâlarını almaya önem vermişlerdir.

Hasta ziyâreti âdâbından bazısı şöyledir:

a. Ziyaretçi elini, hastanın el veya alnının üzerine koyup “nasılsınız?” diye hatırını sormalıdır. Çünkü Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- hasta ile yakından ilgilenilmesini tavsiye etmiştir. Yalnız, doktorun bu konudaki tavsiye ve îkâzlarına uyulmalıdır. Salgın hastalıklar gibi özel durumlarda bunu tatbik etmek mümkün değildir.

b. Hastayı yorucu, moralini bozucu söz ve davranışlardan sakınılmalıdır. Ziyâret kısa tutulmalıdır.

c. Hastaya bir isteği olup olmadığı sorulmalı, gerekirse mâlî yardımda bulunmalı, kendisine zarar vermeyecekse yiyecek ve diğer hediyeler götürmelidir. İbn-i Abbâs -radıyallâhu anhümâ- anlatıyor; “Allâh Resûlü, bir hastayı ziyâret etti ve

«– Canın ne çekiyor?» diye sordu. Hasta:

– Buğday ekmeği! dedi. Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-:

«– Kimin yanında buğday ekmeği varsa kardeşine göndersin!» buyurdu. Sonra da ilave etti:

«– Şâyet hastanız bir şey arzu ederse, ondan yedirin!»” (İbn-i Mâce, Cenâiz, 2)

d. Bazı hastalar, hastalıkları sırasında hep ölümü düşünür, rahatsız olurlar. Böyle kimseleri uygun sözlerle tesellî etmek, ölümün Allâh’ın emri ve insan için kaçınılmaz bir şey olduğunu anlatmak, her hastalığın insanı ölüme götürmeyeceğini, bilakis günahlara keffâret olacağını hatırlatmak faydalı olur. İbn-i Abbâs -radıyallâhu anh-’den rivayet edildiğine göre Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-, hasta bir bedevîyi ziyâret etmişti. Her hastayı ziyâret ettiğinde yaptığı gibi onu da; “Geçmiş olsun, hastalığın günahlarına keffâret olur inşâallâh!” buyurarak teselli etti. (Buhârî, Tevhîd, 31)

e. Hastaya duâ etmek, sağlık ve şifâ dileğinde bulunmak da ziyâret âdâbındandır. Âişe -radıyallâhu anhâ-’dan rivayet edildiğine göre Efendimiz, âile fertlerinden biri hastalanınca, sağ eliyle hastayı sıvazlar ve şöyle duâ buyururdu:

“Bütün insanların Rabbı olan Allâhım! Bunun ızdırabını giderip şifâ ver. Şifâyı veren ancak Sen’sin. Sen’in şifandan başka şifâ yoktur. Buna, hiçbir hastalık izi bırakmayacak şekilde şifâ ihsân et!” (Buhârî, Merdâ, 20; Müslim, Selâm, 46-49)

Selman -radıyallâhu anh- anlatır; “Ben hasta iken Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- ziyâretime gelmişti. Çıkarken şöyle buyurdu:

ياَ سَلْمَانُ! كَشَفَ اللهُ ضُرَّكَ وَغَفَرَ ذَنْبَكَ وَعَافَاكَ فِى دِينِكَ وَجَسَدِكَ اِلَى اَجَلِكَ

 «Selman! Allâh sıkıntılarını gidersin, günahını affetsin. Ölünceye kadar dînine kuvvet, bedenine sıhhat versin!»” (Heysemî, II, 299)

 f. Uzaklık gibi sebeplerle bizzat gidip ziyâret imkânı bulunamadığında, bir başkası aracılığı ile selâm göndermek veya mektup, telefon gibi haberleşme vasıtalarıyla sağlık ve şifâ dileklerinde bulunmak da güzel bir davranıştır.

Bookmark the permalink.

Comments are closed