2. İçme Âdâbı

Allâh Resûlü’nün sünnetinde yemek yemenin olduğu gibi su ve benzeri meşrûbâtı içmenin de âdabı vardır. Buna göre su, mümkün olduğu kadar içi görülebilecek bir kaptan içilmelidir. Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- içerisinde zararlı maddeler bulunabileceği endişesiyle, büyük su kabından ağızla su içmeyi yasaklamıştır. (Buhârî, Eşribe, 23)

Su içerken besmele çekilerek üç nefeste içilmeli ve sonunda “elhamdulillah” denilmelidir. Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- suyu ve diğer meşrûbâtı üç nefeste içer (Buhârî, Eşribe, 26) ve bu husûsta da şöyle buyururdu: “Deve gibi bir nefeste içmeyin. İki veya üç nefeste için. Bir şey içeceğiniz zaman besmele çekin; içtikten sonra da «elhamdülillah» deyin!” (Tirmizî, Eşribe, 13)

Peygamber -aleyhisselâm- suyu üç nefeste içmenin faydalarını şöyle açıklamıştır:

1. Üç nefeste içen kimse suya iyice kanar, böylece susuzluğu teskin edilmiş olur.

2. Suyu üç nefeste içmek sağlığa daha uygundur. (Müslim, Tahâret, 65; Eşribe, 121)

Suyun mideye azar azar inmesi hâlinde insanın vücut yapısı, onu hemen ihtiyaç duyulan yere sevk eder. Çok miktarda suyun birden hücûmu hâlinde ise vücut, dengesini kaybederek vazîfesini tam olarak yapamaz. Üşüyen bir kimse, midesine âniden inen suyun soğukluğu ile daha da üşür; harâretli vücut da bir anda gelen çok suya karşı tepki gösterir ve suyun serinliğinden tam olarak istifâde edemez. Yavaş yavaş ve azar azar içilmesi durumunda ise bu gibi zararlı durumlar söz konusu olmaz.

Bir şey içerken, meşrûbâtın içinde bulunduğu kaba herhangi bir sebeple üflenmesi de uygun görülmemiştir. Ebû Saîd el-Hudrî’den rivâyet edildiğine göre, Peygamber Efendimiz içilecek şeylere üflemeyi yasaklamıştı. Bir adam:

– Kaba çerçöp düştüğünü görürsem ne yapayım? deyince Efendimiz:

“– Düşen şeyi dök!” buyurdu. Bu defa adam:

– Bir nefeste içince suya kanmıyorum, dedi. Resûl-i Ekrem de:

“– O takdirde su kabını ağzından çek! (Üç yudumda iç!) buyurdu. (Tirmizî, Eşribe, 15)

Fahr-i Kâinât Efendimiz’in kabın içine solumayı veya kaba üflemeyi yasaklaması, çok önemli bir nezâket kâidesidir. Zîra suyun içine veya su kabına soluyarak su içmek, hayvanların âdetidir. Bir de üfleme sırasında suyun içine ağızdan bir şeyler kaçabilir, bu da başkalarının tiksinmesine sebep olur. Bu yolla ağızdan karbondioksit verilerek suyun kirletilmesi ve bulaşıcı bazı hastalıkların yayılması da söz konusudur. Su ve yemek kabının içine üflememek, besmele çektikten sonra suyu iki veya üç nefeste içmek, her defasında kabı ağızdan biraz uzaklaştırmak ve sonunda da “elhamdülillâh” demek İslâm’ın getirdiği edep kâideleridir.

Su ve meşrubat türü şeyler ayakta değil, mümkün mertebe oturarak içilmelidir. Resûl-i Ekrem -sallallâhu aleyhi ve sellem-, ayakta su içmeyi yasaklamıştır. Katâde şöyle der:

– Biz Enes’e, “Ya ayakta yemek nasıldır?” diye sorduk. Enes:

– Ayakta yemek daha beterdir, dedi. (Müslim, Eşribe, 113)

Bununla birlikte bazı rivayetlerde Efendimiz’in ayakta su ve zemzem içtiği de nakledilir. İbn-i Abbas -radıyallâhu anhümâ-; “Peygamberimiz’e zemzem ikram ettim. Onu ayakta içti.” demiştir. (Buhârî, Hac, 76)

Nebiyy-i Muhterem -sallallâhu aleyhi ve sellem-, kendisi de zaman zaman ayakta su içmek sûretiyle bunun yasak olmadığını göstermiş, belki de sağlık açısından uygun görmediği için bunun alışkanlık hâline getirilmesini istememiştir. Suyu oturarak içmenin daha uygun olduğunu belirtmek, insanları buna yönlendirmek ve tercihinin bu yönde olduğunu daha açık bir şekilde anlatmak için de ayakta su içmenin iyi olmadığını bildirmiştir. Bunun bir hikmeti de ümmetini irşâd ve daha güzel edebe yönlendirmektir. Zîrâ oturarak içmek zarif ve yerinde bir davranış şekli olup suya kanılmasını, huzurla içilmesini ve vücûdun onu mahalline sarf etmesini en iyi şekilde sağlar.

Bir mecliste su, limonata, süt ve benzeri meşrubat ikram edilirken, ikram edene göre sağ taraftan başlanılmalıdır. Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- su ve şerbet gibi şeyler içtiğinde yanında bulunanlara da ikrâm ederdi. Meşrubât kabını daima sağında bulunana takdim eder ve öylece devâm ederdi. Birgün Efendimiz’e, içine su katılmış süt getirildi. O sırada Peygamberimiz’in sağında bir bedevî, solunda da Hz. Ebûbekir oturuyordu. Sütten içtikten sonra onu bedevîye verdi ve; “Herkes sağındakine versin!” buyurdu. (Buhârî, Eşribe, 14, 18) Sehl bin Sa’d -radıyallâhu anh-’ın naklettiği bir rivâyet de şöyledir:

Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-’e bir içecek getirilmişti. Ondan bir miktar içti. Bu esnâda sağ tarafında bir çocuk, sol tarafında ise ashâbın büyüklerinden yaşlı kimseler oturuyordu. Efendimiz sağındaki çocuğa ka’bına erilmez bir incelik ve nezâketle:

“– Müsâade edersen bu içeceği evvelâ şu büyüklerine vereyim?” buyurdu. O akıllı çocuk da herkesi şaşırtan ve âleme ibret olmaya sezâ şu büyük cevâbı verdi:

– Yâ Resûlallâh! Senden bana ikrâm olunan nasîbimi hiç kimseye vermem!

Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz mübârek ellerindeki içeceği o çocuğa verdiler. (Buhârî, Eşribe, 19)

Bir mecliste hürmete lâyık bir kimse bulunduğunda ikrâma ondan başlanır ve onun sağından devam edilir. Ayrıca teberrüken, sâlih zatların yediğinden yenilmesi ve içtiğinden içilmesi edep gereğidir.

İnsanlara su ve benzeri içecek dağıtan kimsenin, elindeki içecekten en son içmesi de bir edeb kâidesidir. Bir hadis-i şerif’te; “Halka su dağıtan kimse suyu en son içer.” buyrulmuştur. (Tirmizî, Eşribe, 20) Peygamber Efendimiz bu veciz sözlerini bir sefer sırasında söylemişti. Uzun yolculuk esnâsında Müslümanlar hem iyice yorulmuş hem de içecek suları tükenmişti. Hâris bin Rib’î, yorgunluğuna rağmen Resûl-i Ekrem’e hizmette kusur etmemeye çalışmıştı. Müslümanlar susuzluktan iyice bunalınca, Peygamber -aleyhisselâm- içinde birazcık su kalmış olan küçük matarasını istedi. İşte o anda Resûlullâh’ın mûcizelerinden biri gerçekleşti. Ebû Katâde’nin tuttuğu bardağa mübârek elleriyle matarasından su doldurmaya, Ebû Katâde de sahâbîlere dağıtmaya başladı. Sahâbîler kana kana içtiler. En sona Allâh’ın Resûlü ile Ebû Katâde kalmıştı. Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- bardağı doldurduktan sonra Ebû Katâde’ye:

“– İç!” dedi. Fakat Ebû Katâde Efendimiz’den önce içmek istemedi:

– Sen içmedikçe ben içemem yâ Resûlallâh! dedi. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem -sallallâhu aleyhi ve sellem-:

اِنَّ سَاقِيَ الْقَوْمِ آخِرُهُمْ شُرْباً

Halka su dağıtan kimse, suyu en son içer.” buyurdu. Neticede Ebû Katâde bu emre boyun eğip suyu içti, son olarak da Allâh Resûlü içti. (Müslim, Mesâcid, 311)

Altın ve gümüş kaplardan su içmekten sakınılmalıdır. Huzeyfe -radıyallâhu anh- diyor ki; “Nebiyy-i zî-şân Efendimiz bize hâlis ipek ve atlas kumaştan elbise giymeyi, altın ve gümüş kaplarla su içmeyi yasakladı ve şöyle buyurdu; «Bunlar dünyada kâfirlerin, âhirette de sizin olacaktır.»” (Buhârî, Eşribe, 28) Ümmü Seleme -radıyallâhu anhâ-’dan rivâyet edildiğine göre Efendimiz şöyle buyurmuştur; “Gümüş veya altın kaplarla su içen kimse, karnına cehennem ateşi doldurmuş olur.” (Müslim, Libâs, 1-2)

Bookmark the permalink.

Comments are closed