1. Düğün Dâvetlerine İcâbet

Muhtelif vesilelerle Müslümanların bir araya gelip kaynaşmasını arzu eden Sevgili Peygamberimiz, “velîme” denilen düğün yemeklerine ayrı bir önem vermiş ve şöyle buyurmuştur:

Biriniz düğün yemeğine dâvet edildiği zaman mutlaka gitsin!”. (Buhârî, Nikâh, 71)

“Biriniz (düğün) yemeğine dâvet edildiği zaman gitsin; şayet oruçluysa yemek sâhibine dua etsin, oruçlu değilse yesin.” (Müslim, Nikâh, 106)

Düğün dâvetlerine gidilmesini tavsiye eden Resûl-i Ekrem Efendimiz, hiçbir mâzereti olmadığı halde bu davete icabet etmeyen kimselerin “Allâh’a ve Resûlü’ne karşı gelmiş sayılacaklarını” belirtir. (Buhari, Nikah, 72) Onun bu konudaki titizliğini bilen ve yaptığı her işi aynen yapmaya gayret gösteren Abdullah bin Ömer, düğün yemeklerine ve diğer dâvetlere oruçlu olduğu zamanlarda bile mutlaka gitmiştir. (Buhârî, Nikâh, 74)

Dört mezhep imamı düğün dâvetine icâbetin vacip olduğunda ittifak etmişlerdir. Bunun dışındaki dâvetlerde durum böyle değildir. Bu sebeple bir kimse oruçlu bile olsa dâvete katılır; keffâret orucu gibi farz veya vâcip bir oruç tutuyorsa onu bozmaz ve dâvet sâhibine dua eder. Tuttuğu oruç nâfile ise orucunu bozup bozmamak tamâmen kendisine kalmıştır.

Düğün dâvetine bu kadar önem verilmesinin bazı hikmetleri bulunmaktadır: Düğünler ictimâî kaynaşmanın sağlandığı ve düğün sâhiplerinin en mutlu olduğu anlardır. Böyle zamanlarda insan, bütün dostlarını ve sevdiklerini yanında görmek ister. Ayrıca düğünden maksat, nikâhın îlânıdır. Zîrâ nikahta aslolan insanlara duyurmaktır. Dâvetliler ne kadar çok olursa, bu maksat o kadar fazla gerçekleşmiş olacaktır.

Mümkün olduğu ölçüde dâvet edilmeyen yere gitmemek veya biz dâvetliysek bile yanımızda dâvetsiz birini götürmemek de edeptendir. Peygamber Efendimiz bu hususta; “Dâvetsiz olarak bir sofrada oturan kimse, hırsız olarak girer, yağmacı olarak çıkar.” ikazında bulunmuştur. (Ebû Dâvûd, Et‘ime, 1) Şayet birini götürmek mecbûriyetinde kalınırsa o takdirde, dâvet sâhibinden izin istemek gerekir. Mevzuyla alâkalı şu hâdise oldukça ibretlidir:

Ebû Şuayb el-Ensârî bir gün Resûl-i Ekrem Efendimizi ziyarete gider. Mübarek yüzünün biraz solmuş olduğunu görünce, epeyce bir zamandır yemek yemediğini anlar. Kasaplık yapan oğluna gelerek, Allâh’ın Resûlü’nü yemeğe dâvet edeceğini, bu sebeple beş kişilik yemek hazırlamasını söyler. Yemek hazırlanınca Efendimiz’i dâvet eder. Gelirken yolda bir adam peşlerine takılır. Kapıya gelince Resûl-i Ekrem ev sâhibine:

“– Bu bizim peşimize takılıp geldi. İstersen girmesine izin verirsin, istemezsen geri dönüp gitsin.” der. Ev sâhibi:

– Hayır, ona izin veriyorum yâ Resûlallâh! mukâbelesinde bulunur. (Buhârî, Büyû`, 21)

Resûl-i Ekrem Efendimiz’in, arkalarına takılıp gelen zâtı kendilerinin getirmediğini ev sâhibine açıklaması, hem dâvetlileri zor durumda kalmaktan kurtarmış hem de dâvetsiz misafirin gönül rahatlığı içinde orada bulunmasına imkân hazırlamıştır. Ayrıca Peygamberimiz bu uygulamasıyla benzer bir durumda gerek dâvetlilerin gerekse dâvet edenin nasıl davranması gerektiğini de bize öğretmiştir.

Bookmark the permalink.

Comments are closed