A. PEYGAMBERİMİZ’İN ÇOCUKLARA MUAMELESİ

“Çocuklarınıza ikramda bulunun

  ve terbiyelerini güzel yapın.”

                                                   İbn-i Mâce, Edeb, 3

İslâm fıtratı üzere doğan çocukların bu safiyetini koruma vazifesi anne ve babaya tevdi edilmiştir. Ailenin neşesi, toplumun bekâsı, yarınların ümidi olan çocukların terbiyesi, hususî bir ihtimamı gerektirmektedir. “Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden mesulsünüz” (Buhârî, Vesâyâ, 9) hadis-i şerifiyle bu gerçeği ifade eden Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-, çocuklarına karşı sevgi ve şefkatle davranmak sûretiyle onlara düşkün olan hanımları methetmiştir. (Buhârî, Nikâh, 12)

Dinimize göre hayırlı ve iyi çocuklara sahip olmak, dünya hayatı için bir mutluluk kaynağı olduğu gibi âhiret hayatı için de kesintisiz sevap vesilesidir. Peygamberimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- kişinin ölümünden sonra bile amel defterinin kapanmamasını sağlayan üç şeyden birinin “kendisine dua eden hayırlı bir evlât” olduğunu bildirmiştir. (Müslim, Vasiyyet, 14; Tirmizî, Ahkâm, 36)

Bütün Müslümanların, Hak Teâlâ’dan kendilerine göz nuru eşler ve çocuklar vermesi için dua ve niyazda bulunmalarını tavsiye eden Kur’ân-ı Kerîm (el-Furkân 25/74), bazı peygamberlerle salih kulların da Allah Teâlâ’dan bilhassa hayırlı çocuklar ve temiz nesiller istediğini bildirmektedir. (el-Bakara 2/128; Âl-i İmrân 3/35, 38; İbrâhîm 14/35, 40)

İslâm’ın çocuğa yaklaşımı, sevgi, şefkat ve hoşgörü anlayışına dayanır. Çünkü çocuk dünyaya tertemiz bir yaratılışla ve günahsız olarak gelir. Büluğ çağına kadar da yaptığı davranışlardan dinî bakımdan sorumlu sayılmaz. Dünyaya yeni gelen bebek, her yönüyle büyüklerin yardımına muhtaç olup belli bir yaşa kadar ana babaya bağımlıdır. Dolayısıyla çocuk, kendisine gerekli olan ilginin gösterildiği ölçüde sağlam bir kişilik geliştirebilir. Bu açıdan bakıldığında Hz. Peygamber’in çocuklara yaklaşımı ve onların yetiştirilmesine yönelik tavsiyeleri son derece dikkat çekicidir.

Başka din ve kültürlerde olduğu gibi dinimizde de yeni doğan bir çocuk için muhtelif merasimler yapılması tavsiye edilmiştir.

Yeni doğan bir çocuk Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem’-e getirildiğinde,  bir hurmayı çiğneyerek çocuğun ağzına koyardı. (Ebû Dâvûd, Edeb, 106,107) Zira çocuğun öncelikle Peygamber ağzından bir şey yemesi onun için bir bereket ve rûhâniyet vesilesidir.

Mekke’den Medine’ye hicret ettiğinde Kuba’da oğlu Abdullah’ı dünyaya getiren Hz. Ebû Bekr’in kızı Esma -radıyallahu anha- diyor ki:

“Çocuk doğunca, onu alıp Efendimiz’e götürdüm, kucağına bıraktım. Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- bir hurma istedi, çiğneyerek ezdikten sonra onu çocuğun ağzına sürdü. Abdullah’ın midesine ilk inen şey Peygamberimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem’-in ağzından çıkan hurmaydı. Daha sonra hayır ve bereketli bir hayat sürmesi için dua etti ve çocuğa Abdullah ismini verdi.” (Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 45; Müslim, Âdâb, 26)

Dünyaya gelişinin ardından çocuğun kulağına ezan okumak, onun için akika kurbanı kesmek ve doğumunun yedinci günü saçını tıraş ederek ağırlığınca gümüş ya da altın değerinde bir şeyi sadaka olarak vermek de sünnettendir. (Ebû Dâvûd, Edeb, 106, 107; Tirmizî, Edâhî, 19) Bütün bunlarla birlikte çocuğa güzel bir isim koymak Efendimiz’in bilhassa üzerinde durduğu bir husustur. Nitekim bir hadîs-i şeriflerinde:

“Siz kıyâmet gününde kendi isimleriniz ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız, çocuklarınıza güzel isimler koyunuz” buyurmuş (Ebû Dâvûd, Edeb, 61), hatta hoş olmayan bazı isimleri de değiştirmiştir. (Müslim, Âdâb, 14; İbn-i Abdilberr, el-İstiâb, II, 837; III, 871, 1006)

Erkek çocukların büluğ çağına basmadan önce sünnet ettirilmesi de Peygamberî uygulamalardandır. (Buhârî, Libâs, 63, 64)

Nebiyy-i Ekrem -sallallâhu aleyhi ve sellem- hayatın her safhasında çocuklara derin bir sevgi ve şefkat beslemiş, onları ciddiye alıp seviyelerine inmiş ve problemlerini çözerek doğruya yönlendirmiştir. Hâdis-i şerîflerinde:

“Kimin bir çocuğu varsa onunla çocuklaşsın” (Deylemî, III, 513) buyuran Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- bir keresinde torunu Hasan’ı öperken yanında oturan Akra bin Hâbis isimli şahıs onu görmüş ve:

 – Siz çocukları öper misiniz? Benim on çocuğum var hiç birini öpmem, demişti.

Efendimiz ise:

“– Merhamet etmeyene merhamet olunmaz” karşılığını vermiştir. (Buhârî, Edeb, 18; Müslim, Fedâil, 65)

Peygamberimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- “gözümün nûru” diye tavsif ettiği ve her fırsatta önemini vurguladığı namaz esnasında dahi çocuklara şefkat ve merhamet göstermiş, onların gönlünü hoş tutmaktan geri kalmamıştır. Allah Resûlü bir yatsı namazında torununu mescide getirmişti. Cemaate namaz kıldırırken secde esnasında torunu sırtına çıkmış, o da bu sebeple secdeyi uzatmıştı. sahâbe namazı bitirince Peygamberimiz’e:

– Secdeyi uzattınız ya Resûlallah! Bir şey oldu ya da vahiy geldi zannettik, dediler.

Bunun üzerine Hz. Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem-:

Yok, böyle bir şey olmadı. Ancak oğlum sırtıma çıkmıştı. Gönlü hoş olsun diye acele davranmak istemedim” buyurmuştur. (Nesâî, Tatbik, 82)

Fahr-i Kâinât -sallallâhu aleyhi ve sellem- çocuklara selâm verir, onların hatırını sorar, hastalandıklarında ziyaret eder, gerek kendi torunlarıyla gerekse diğer çocuklarla şakalaşır ve onları bir taraftan eğlendirirken diğer yandan eğitirdi.

Muhammed bin Rebi‘ diyor ki:

“Ben beş yaşlarında iken Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in evimizdeki kovadan ağzına aldığı suyu yüzüme püskürttüğünü hatırlarım.” (Bûhârî, İlim, 18; Müslim, Mesâcid, 265)

Enes -radıyallahu anh- der ki:

Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- ahlâk bakımından insanların en güzeli idi. Benim Ebû Umeyr adında sütten kesilmiş bir kardeşim vardı. Peygamberimiz bize geldiğinde:

“– Ey Ebû Umeyr! Ne yaptı Nuğayr!” derdi.

Nuğayr, kardeşimin oynayıp durduğu bir kuş idi. Bazen Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- bizdeyken namaz vakti gelirdi. O hemen altındaki yaygının süpürülüp üzerine su serpilmesini emrederdi. Sonra namaza durur, biz de arkasında saf bağlardık ve bize namaz kıldırırdı.73 (Buhârî, Edeb, 112)

Ebû Hureyre -radıyallahu anh-:

Şu iki kulağım duymuş ve şu iki gözüm görmüştür ki Resûlullah iki eliyle Hasan’ın veya Hüseyin’in iki avucunu tutar, sonra çocuğun iki ayağını kendi ayağı üzerine koyar ve:

“– Yukarı çık” derdi.

Çocuk ayaklarını Resûlullah’ın göğsüne koyuncaya kadar çıkardı. Sonra Resûl-i Ekrem, çocuğu öper ve:

“Allah’ım! Bunu sev, çünkü ben onu seviyorum” buyururdu. (Bûhârî, Edebü’l-müfred, hadis no: 249)

Enes -radıyallâhu anh- diyor ki:

Nebî -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in hizmetinde bulunan yahudi bir çocuk vardı. Birgün hastalandı. Peygamberimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- onu ziyarete gitti, başucuna oturdu ve ona:

“– Müslüman ol!” buyurdu.

Çocuk, düşüncesini öğrenmek için, yanında bulunan babasının yüzüne baktı.

Babası:

– Ebü’l-Kâsım’ın çağrısına uy, dedi. Çocuk da Müslüman oldu.

Bunun üzerine Hz. Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem-:

“– Şu yavrucağı cehennemden kurtaran Allah’a hamdolsun” diyerek dışarı çıktı. (Buhârî, Cenâiz 80)

Peygamber Efendimiz Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin evine ineceği sırada Neccar oğullarının küçük kızları deflerle çıkıp:

Neccar oğullarının kızlarıyız biz!

Ne hoştur komşuluğu Muhammed’in.

diyerek neşideler okuyorlardı. Allah Resûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem- onlara:

“– Beni seviyor musunuz?” diye soruyor, onlar da:

– Evet yâ Resûlallah, diyorlar, Peygamber Efendimiz:

“– Allah biliyor ya vallahi ben de sizleri seviyorum! Vallahi ben de sizleri seviyorum! Vallahi ben de sizleri seviyorum!” diyordu. (İbn-i Mâce, Nikâh, 21;  Diyarbekrî, I, 341)

İbn-i Abbas der ki:

“Hz. Peygamber Mekke’ye geldiğinde kendisini Muttalib oğullarından küçük çocuklar karşıladı. Resûlullah onlardan birini (bineğinin) önüne bir diğerini de arkasına aldı.” (Bûhârî, Umre, 13, Libâs, 99)

Fahr-i Kâinât -sallallâhu aleyhi ve sellem- çocuklara ikramda bulunmaya teşvik eder, kendisi de uygun bulduğu zamanlarda bu hususta onlara gereken ilgiyi gösterirdi.

Hz. Enes -radıyallahu anh- naklettiği bir hadiste Resûlullah -aleyhissalâtu vesselâm- şöyle buyurmuştur:

“Çocuklarınıza ikramda bulunun ve terbiyelerini güzel yapın.” (İbn-i Mâce, Edeb, 3)

Ebû Hureyre’nin rivayetine göre Hz. Peygamber’e mevsimin ilk meyvesi getirilir ve:

“Allah’ım! Bize memleketimizde, meyvelerimizde ve ölçeğimizde, bereket üstüne bereket ver” diye dua eder, sonra o meyveyi orada bulunan en küçük çocuğa ikram ederdi. (Müslim, Hacc, 474)

Hz. Aişe der ki: Necâşî’den Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-’e hediye olarak bir zinet eşyası gelmişti Bunların içinde kaşı Habeş mamulü olan altın bir yüzük de bulunuyordu. Hz. Peygamber altın yüzükten kaçınarak onu bir çöple veya parmaklarının ucuyla aldı. Sonra Ebü’l-Âs ile kerîmesi Zeyneb’ten dünyaya gelen torunu Ümâme’yi çağırdı ve:

“– Ey kızcağızım! Bunu zinet olarak takın!” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Hâtem, 8)

Yüce Peygamberimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in bazı çocukları kendi akranıymış gibi muhatab kabul ederek onlara bir kısım sırlarını söylediği de olmuştur.

Enes -radıyallâhu anh- diyor ki:

Birgün, Efendimiz’in hizmetini gördükten sonra, Peygamberimiz kaylule uykusundadır, diyerek çocukların yanına gittim. Ben onların oyununa bakarken Resûlullah geldi. Oyun oynayan çocuklara selâm verdi. Ardından beni çağırdı ve bir yere gönderdi. Ben de gittim. Hz. Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- ben dönünceye kadar bir gölgede oturdu. Annemin yanına dönmekte gecikmiştim. Yanına vardığımda annem:

– Niye geciktin diye sordu.

Ben:

– Hz. Peygamber beni bir iş için göndermişti, dedim.

Annem:

– O iş neydi, diye sordu.

Bunun üzerine ben:

– Resûlullah’ın sırrıdır, dedim.

Annem:

– Öyleyse Resûlullah’ın sırrını muhafaza et, dedi.

Bu hadisi rivayet eden Sabit der ki:

– Enes bana “Eğer onu birisine söyleyecek olsaydım sana söylerdim ey Sabit!” dedi. (İbn Hanbel, III, 195)

Abdullah bin Ca‘fer anlatıyor:

“Birgün Fahr-i Kâinât -sallallâhu aleyhi ve sellem- beni terkisine aldı. Bana sır olarak bir söz söyledi. Ben onu hiçbir kimseye söylemem.” (Müslim, Hayız, 79)

Peygamber Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- çocukların oyun oynamalarını da tabiî bir ihtiyaç olarak görmüştür. Meselâ kendisine hizmet eden küçük yaştaki Enes’in, gönderdiği yere gitmeyip çocuklarla birlikte oyuna dalmasını müsamaha ile karşılamıştır. Söz konusu olayı Enes radıyallahu anh şöyle hikâye eder:

…Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- birgün beni bir yere göndermek istedi.

Ben:

– Vallahi gitmem, dedim.

Halbuki içimden gitmeye karar vermiştim. Çünkü emri veren Allah’ın Nebîsi idi. Yola çıktım, sokakta oynayan çocukların yanlarına vardım (ve orada oyalandım). Derken Allah Resûlü arkamdan gelerek ensemden tuttu. Dönüp baktığımda gülümsüyordu.

“– Enescik! Söylediğim yere gittin mi?” diye sordu.

– Hemen gidiyorum Yâ Resûlallah, dedim. (Müslim, Fedâil, 54)

Bir keresinde de Efendimiz toprakla oynayan çocuklara rastlamış, sahâbeden biri onlara bunu yasaklamak isteyince Hz. Peygamber:

“– Bırak onları! Toprak çocukların ilkbaharıdır” buyurmuştur. (Heysemî, VIII, 159)

Bunun yanında Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in torunları Hasan ve Hüseyin ile oynadığı, onları sırtına alarak gezdirdiği, ayrıca amcası Abbâs’ın çocukları arasında koşu yarışı düzenlediği olmuştur.

Abdullah bin Hâris -radıyallâhu anh- diyor ki:

Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- Abbas’ın çocukları Abdullah, Ubeydullah ve Kesîr’i yanyana getirir ve şöyle derdi:

“– Kim önce koşup bana gelirse ona şu kadar ödül var!” Çocuklar da koşarak gelirler, kimi Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in sırtına, kimi göğsüne çıkmaya çalışırdı. O da onları öper ve kucaklardı. (İbn-i Hanbel, I, 214)

Bununla birlikte Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- çocukların akşam karanlık bastığında dışarıda bulunmalarının mahzurlu olduğunu belirtmiş ve bu hususta velileri uyarmıştır. (Buhârî, Eşribe, 22; Müslim, Eşribe, 97)

Peygamberimiz büyüklere, yapamayacakları şeyleri çocuklarına vaad etmemelerini tenbih etmiş, böylece ahde vefa hususunda örnek olmaları gerektiğine dikkat çekmiştir.

Abdullah bin Âmir anlatıyor:

Birgün Resûlullah bizim evimizdeyken annem beni çağırarak:

– Gel sana bir şey vereceğim, dedi.

Resûlullah anneme:

“– Ona ne vermek istemiştin?” dedi.

Annem:

– Bir hurma vermek istemiştim, deyince Peygamberimiz şöyle buyurdu:

“– Haberin olsun, eğer ona bir şey vermeyecek olsaydın, sana bir yalan (günahı) yazılırdı.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 80; İbn-i Hanbel, III, 447)

Ebû Hureyre’den rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem şöyle buyurmaktadır:

“Kim bir çocuğa, buraya gel sana bir şey vereceğim der de sonra vermezse onun için bir yalan günahı yazılır.” (İbn-i Hanbel, II, 452)

Fahr-i Kâinât -sallallâhu aleyhi ve sellem- babalarından sonra çocukların ekonomik yönden muhtaç duruma düşmelerine mâni olmak için gerekli önlemleri almıştır. Malının tamamını Allah yolunda harcanmak üzere vasiyet etmek isteyen Sa’d bin Mâlik’in bu tavrını hoş karşılamamış, çocuklarına ne bıraktın diye sormuş, bir şey bırakmadığını öğrenince de malının onda dokuzunu çocuklarına bırakmasını söylemiştir. Sa’d’ın ısrarı üzerine üçte birini vasiyet etmesini istemiş ve onu bile çok bulduğunu belirtmiştir. (Tirmizî, Cenâiz, 6)

Bunun yanında Hz. Peygamber çocukları, savaş gibi, yaşlarına uygun olmayan alanlarda istihdam etmekten kaçınmıştır. İbn-i Ömer -radıyallâhu anh- diyor ki:

On dört yaşında iken bir orduya iştirak etmek üzere beni Resûlullah’a takdim ettiler de o, katılmamı uygun bulmadı. Ancak daha sonra on beş yaşında iken tekrar orduya katılmam teklif edildiğinde bu kez kabul etti. (Tirmizî, Cihâd, 32)

Sa‘d bin Ebî Vakkâs anlatıyor:

Bedir gününde Hz. Peygamber’in bizi denetlemesinden önce kardeşim Umeyr’in gizlendiğini gördüm. Ona:

– Neyin var kardeşim ne oluyor, dedim.

O bana şu cevabı verdi:

– Resûlullah’ın beni küçük görüp Bedir’e kabul etmemesinden korkuyorum. Ben de cihada çıkmak istiyorum. Umarım Allah bana şehitlik nasip eder.

Bu durum Efendimiz’e arz edilince Umeyr’i küçük bulup Bedir’e iştirakini kabul etmedi. Ancak Umeyr’in üzülüp ağlaması üzerine Hz. Peygamber ona izin verdi. (İbn-i Sa‘d, III, 149, 150)

Hâlbuki Umeyr o dönemde çocukluk yaşını da aşmıştı. Nitekim onun on altı yaşında iken Bedir’de şehit düştüğü ifade edilmektedir. (İbn-i Sa‘d, III, 149)

Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem’-in Zeyd bin Harise, Berâ bin Âzib, Zeyd bin Erkam, Ebû Saîd el-Hudrî ve Câbir bin Abdillah gibi sahâbîleri de  küçük bularak Uhud savaşına kabul etmediği nakledilmektedir. (Hâkim, II, 67)

Resûl-i Ekrem anne babanın çocukları arasında adaletle muamele etmelerini emir ve tavsiye etmiştir. Bu konuda çocukların kız erkek, büyük küçük, öz veya üvey olması arasında fark yoktur. Dolayısıyla ebeveyn, hediye ve miras gibi maddî konularda nasıl adaletli olmak zorunda ise sevgi, ilgi ve şefkat gibi manevî hususlarda da bütün çocuklarına karşı âdil olmalıdır.

Nu’mân bin Beşîr -radıyallahu anhümâ-’nın anlattığına göre, babası onu Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-’e götürdü ve:

– Ben, sahip olduğum bir köleyi bu oğluma verdim, dedi.

Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-:

“– Buna verdiğini diğer çocuklarına da verdin mi?” diye sordu.

Babam Beşir:

– Hayır, vermedim, dedi.

Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-:

“– O halde hibenden dön” buyurdu.

Müslim’in bir rivayetine göre, Hz. Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem-:

“– Bu hibeyi çocuklarının hepsine yaptın mı?” buyurdu.

Beşir:

– Hayır, yapmadım, dedi.

Bunun üzerine Peygamberimiz:

“– Allah’tan korkunuz; çocuklarınız arasında adaletli davranınız” buyurdu.

Neticede babam da hibesinden döndü ve derhal o bağışını geri aldı. (Müslim, Hibât 13)

Enes -radıyallahu anh- anlatıyor:

Adamın biri Peygamber Efendimiz’in yanında iken oğlu geldi. Adam oğlunu öptü, kucağına oturttu. Derken biraz sonra adamın kızı geldi. Adam kızını (öpmeden) önüne oturttu. Bunun üzerine âlemlere rahmet Efendimiz:

“– İkisine eşit davransaydın ya!” buyurdu. (Heysemî, VIII, 156)

Câhiliye devrinde hor görülen, erkek çocuklar yanında ikinci plana itilen, hatta zaman zaman diri diri toprağa gömülen kız çocukları, İslâm’ın gelişiyle birlikte aile fertleri arasındaki konumuna ve eğitimlerine bilhassa önem verilerek toplumda âdil bir statü kazanmışlardır. Onlara ihtimam gösterilerek eğitimlerini teşvik eden bazı hadîs-i şerifler şöyledir:

“Kimin bir kız çocuğu olur da, onu toprağa gömmez, hor görmez ve erkek çocuğunu ona tercih etmezse, Allah onu cennete koyar.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 121)

Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- parmaklarını bitiştirerek;

“Her kim iki kız çocuğunu yetişkinlik çağına gelinceye kadar büyütüp terbiye ederse, kıyâmet günü o kimseyle ben şöyle yanyana bulunacağız” buyurmuştur. (Müslim, Birr, 149)

Öte yandan hadis-i şeriflerde bülûğ çağına ermeden ölen kız veya erkek çocuklarının âhirette anne babaları için kurtuluş vesilesi olacağı belirtilmektedir. Hz. Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Henüz ergenlik çağına ulaşmamış üç çocuğu ölen her Müslümanı Allah, çocuklara olan rahmet ve şefkati sebebiyle cennete koyar.” (Buhârî, Cenâiz, 6)

Fahr-i Kâinât -sallallâhu aleyhi ve sellem- kadınlara yaptığı bir va’z u nasihatte:

“– Sizden (henüz ergenlik çağına gelmemiş) üç çocuğunu âhirete gönderen her kadın için bu çocuklar cehenneme karşı mutlaka siper olur”  buyurmuştu.

İçlerinden bir kadın:

– Bu durum iki çocuk gönderenler için de geçerli midir, dedi.

Bunun üzerine  Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-:

“– Evet, iki çocuk gönderen için de durum aynıdır” cevabını verdi. (Buhârî, İlim, 36; Müslim, Birr, 152)

Konuyla ilgili dikkat çekici bir başka hadîs-i şerif ise şöyledir:

Bir kulun çocuğu öldüğü zaman Allah Teâlâ meleklerine hitaben:

 – Kulumun çocuğunun ruhunu mu aldınız! buyurur.

 Melekler:

– Evet Yâ Rabbî! derler.

 Allah Teâla:

– Onun gönül meyvesini mi kopardınız? buyurur.

Melekler:

– Evet Yâ Rabbî, derler.

Hak Teâlâ hazretleri:

– Peki kulum ne dedi? buyurur.

Melekler derler ki:

– O Sana hamdetti ve biz Allah için varız, O’na döneceğiz, diyerek yalnız Sana iltica etti.

Bunun üzerine Allah Teâlâ şöyle buyurur:

– Kulum için cennette bir ev inşa edin ve adını da Beytü’l-Hamd (Hamd evi) koyun.” (Tirmizî, Cenâiz, 36)

Yine ölmüş çocuğuna gösterdiği derin tahassür nedeniyle Efendimiz’in duasını alan ve bu dua sebebiyle uzunca yaşayan şu hanım sahabinin hikayesi de oldukça hissiyat doludur. Ümmü Kays bint-i Mihsan -radıyallahu anhâ- anlatıyor:

Oğlum ölmüştü. Bu sebeple çok üzüldüm. Onu yıkayan kimseye:

– Yavrumu soğuk su ile yıkama, onu öldüreceksin, dedim.

Bunun üzerine Ukkâşe bin  Mihsan -radıyallahu anh- hemen Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-’e gidip kadının söylediklerini haber verdi.

Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- ise tebessüm etti ve şöyle buyurdu:

“– Böyle mi söylüyor? O hâlde onun ömrü uzamıştır.”

Ukkâşe hazretleri diyor ki:

“Biz bu kadın gibi uzun yaşayan bir başkasını bilmiyoruz.” (Nesâî, Cenâiz, 29)

Çocuklarımızın yetişmesi hususunda gösterilecek ilgi ne kadar ehemmiyetli ise haklarında yapılacak hayırlı dualar da o derece önem arz etmektedir. Onların yaramazlıkları karşısında öfkemize hâkim olarak haklarında kötü söz söylemek veya beddua etmekten kaçınmalıyız. Nitekim Fahr-i Kâinât -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in uygulamalarında ve tavsiyelerinde bu durumu hep müşahade etmekteyiz. Hz. Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Kendinize beddua etmeyiniz, çocuklarınıza beddua etmeyiniz, mallarınıza da beddua etmeyiniz. (Zira bu durum) dileklerin kabul edildiği zamana denk gelir de Allah bedduanızı kabul ediverir.” (Müslim, Zühd, 74)

Mus‘ab bin Abdillâh anlatıyor:

“Abdullah bin Sa’lebe hicretten dört sene önce doğmuştu. Mekke’nin fethedildiği sene Resûl-i Ekrem -sallallâhu aleyhi ve sellem-’e götürüldü. O da çocuğun yüzünü eliyle sıvazladı ve hayatının bereketli olması için duada bulundu. Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-  vefat ettiğinde çocuk on dört yaşında idi.” (Hâkim, III, 315)

Peygamberimiz Abdullah bin Ca‘fer -radıyallahu anhuma-’ya uğramıştı. O bir çocuk olduğu hâlde alış veriş yapıyordu. Resûlullah:

“Allah’ım! Onun alış verişini bereketli kıl” diye dua etti. (Heysemî,  IX, 286)

Abdullah bin Ca‘fer der ki:

“Hz. Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem-  eliyle başımı üç defa sıvazladı ve «Allahım! Abdullah’a evlât ihsan eyle!» diye dua etti.” (Hâkim, I, 528)

Çocuk yaşlarda sık sık Efendimiz’in yanında bulunma şerefine erişmiş olan İbn-i Abbas bir hatırasını şöyle anlatır:

Resûlullah, hanımlarından (teyzem) Meymûne’nin evinde idi. Ben de ona abdest suyu hazırlamıştım. Teyzem Resûlullah’a dedi ki, Abdullah sana abdest suyu hazırladı. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem bana şöyle dua etti:

“Allah’ım! Onu dinde ince anlayış sahibi kıl ve ona te’vili (Kur’ân’ın tefsirini) öğret!” (Hâkim, III, 610)

Enes -radıyallahu ahn- anlatıyor:

Hz. Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- evimize gelmişti. Anneciğim ona ikramda bulunmak üzere hurma ve yağ getirdi. Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem-:

“– Yağınızı tulumuna, hurmanızı da kabına geri koyunuz. Çünkü ben orucum” buyurdu.

Sonra kalkarak evin bir tarafında nafile namaz kıldı. Ardından annem Ümmü Süleym ve ev halkına dua etti.

Ümmü Süleym:

– Ya Resûlallah, benim bir hassacığım74 var  (ona da duâ buyur), dedi.

Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-:

“– Hâssacık nedir?” diye sordu.

Ümmü Süleym:

– Hizmetçin Enes’tir, cevabını verdi.

Bunun üzerine Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-: “Allah’ım! Onu mal ve evlât ile rızıklandır ve bunları kendisi için hayırlı ve bereketli eyle!” buyurarak, dünya ve ahiretin hiçbir iyiliğini bırakmayacak şekilde bana dua etti. İşte bu yüzden ben, mal bakımından Ensar’ın en zenginlerindenim. Kızım Ümeyne bana, Haccâc’ın Basra’ya gelişine kadar neslimden yüz yirmi küsur kişinin defnedildiğini söyledi. (Buhârî, Savm, 61; İbn-i Hanbel, III, 108)

Velîd bin Ukbe der ki:

“Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- Mekke’yi feth ettiği zaman Mekkeliler çocuklarını Resûlullah’a götürüyor, o da onların başlarını sıvazlıyor ve kendilerine dua ediyordu.” (İbn-i Hanbel, IV, 32)

Çocuk yaşta Resûlullâh’ın duasını alan bütün bu sahâbîlerin hayat hikâyelerine bakıldığında, çok bereketli bir ömür yaşadıkları görülmektedir. Bazıları maddeten, bazıları ilmî yönden, diğer bir kısmı da her iki cihetten muhtelif mazhariyetlere nâil olmuşlardır.

Allah Teâlâ bütün Müslümanlar’a Peygamberlerini hakkıyla tanımayı, her hususta olduğu gibi çocuklarına karşı muamelede de onu örnek almayı nasip eylesin! Âmin!

Bookmark the permalink.

Comments are closed