“O gün ne mal fayda verir ne de evlat. Ancak
Allah’a selîm bir kalple gelen müstesnâ!”
eş-Şuarâ 26/88-89
Bilindiği üzere insan hem iyiliğe hem de kötülüğe kabiliyetli bir varlık olarak yaratılmıştır. Ne var ki o, bu iki zıt kabiliyetler arasında şaşkın ve perişan bırakılmamış, kendisine akıl gibi temyiz edici bir kuvvet ve bu kuvveti kullanmak için kalp gibi çok önemli bir nimet verilmiştir. Âyet ve hadislerde insanın hem maddî hem de manevî yönü bulunan bir varlık olduğu belirtilmiştir. Her ne kadar insanın maddî yönüne ictimaî hayatta ve beşerî münasebetlerde önem atfedilse de onun gerçek değeri, manevî hayatın merkezi olan kalbî duyarlılığı nisbetindedir. İlâhî tecellilerin mahalli olan kalbin, yegâne itibar merkezi olduğunu Fahr-i Kâinât -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şu hadisleriyle dile getirmektedir:
“Allah Teâlâ sizin dış görünüşünüze ve mallarınıza değil, kalplerinize ve amellerinize değer verir.” (Müslim, Birr, 34; İbn-i Mâce, Zühd, 9)
Gerçekte İslâm’ın gayesi insanlara temiz, saf ve hissiyâtı yüksek bir kalp kazandırmaktır. Bu vasıftaki kalbi, âyet ve hadisler “selim kalp” diye takdim etmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de:
“O gün ne mal fayda verir ne de evlat. Ancak Allah’a selîm bir kalple gelen müstesnâ!” buyrulmaktadır. (eş-Şuarâ 26/88-89)
Hz. Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- de:
“Allahım, senden dinde sebât isterim….. doğru söyleyen dil ve selîm bir kalp isterim” diye duâ etmiştir. (Tirmizî, Deavât, 23; Nesâî, Sehv, 61)
Allah Resûlü, selim kalbin peşin hükümlerden, duygu ve düşünce kirliliğinden arınmış bir vasıfta olduğuna da şöyle işaret etmektedir:
“Ashabımdan kimse bana bir başkasından söz getirmesin! Ben sizin karşınıza (peşin hükümlerle değil) selîm bir kalple çıkmak istiyorum.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 28)
Kalp, insanın gerek Allah, gerekse kullar ile münasebetlerinde merkezî bir yere sâhiptir. Îmânî ve ahlâkî boyutu bu derece önemli olan kalbin, sâfiyeti bozulmadan korunması gerekmektedir. Âlimler, selîm kalbi umumiyetle “küfür ve günahlara yönelmekten uzak kalmış”, “şirk ve şüpheden arınmış”, “Allah’ın hak olduğuna, kıyametin vuku bulacağına ve öldükten sonra dirilmeye inanmış”, “bâtıl inanç ve dünyevî şehvetlere yönelmekten kurtulmuş”, “kötü ahlaktan sıyrılıp güzel ahlâk ile zinetlenmiş” ve “bid’atten kaçarak sünnetle mutmain olmuş” kalp diye tavsif etmişlerdir. (Beydâvî, IV, 106; Râzî, XXIV, 338; Kurtubî, XIII, 114; İbn-i Kesîr, Tefsîr, III, 352)
Netice itibariyle diyebiliriz ki selîm kalp, ahlâkî ve akîdevî hastalıklardan arınmış, Allah’a ve Resûlü’ne itaatle huzura kavuşmuş olan kutsî bir makamdır. Dolayısıyla kalp eğitiminde dikkat edilecek en önemli husus, onu selim hâle getirmek ve bu aslî fıtratı üzere Rabbe takdim edebilmektir. Böyle bir kalbi elde etmek, kişinin tâbi tutulduğu imtihanları başarıyla tamamlamasına bağlıdır. Zira kalpler takvâ şuurunu elde edebilmek için imtihan edilirler. (el-Hucûrât 49/3) İmtihan basamaklarını aşarak istenilen kıvama ulaşmanın yolu, kalbi Kur’ân ve sünnetin bildirdiği manevî hastalıklardan korumak ve güzel hasletlerle tezyin etmekten geçer.