Terğib, kişiyi bir şeyi yapmaya veya bir şeyi elde etmeye rağbetlendirme ve teşvik etme demektir. Terhîb ise bunun aksine insanı bir şeyden sakındırma ve feci âkibetten korkutma anlamındadır. Hem terğîbin hem de terhîbin, insan hâlet-i rûhiyesini hayra yönlendirme ve şerden sakındırma bakımından pek mühim tesiri bulunmaktadır. İnsan psikolojisinin bu gerçeğinden hareketle, Yüce Rabbimiz Kur’ân-ı Kerîm’de, Allah Resûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem- de hadîs-i şeriflerinde terğîb ve terhîbi muvâzeneli bir şekilde kullanmışlardır.
Kur’ân-ı Kerîm’in bir vasfı da “Mesânî”dir. Mesânî’nin muhtelif mânaları yanında “çift çift mânalar ihtivâ eden” yâni konuları müsbetiyle ve menfisiyle hep iki yönlü ele alan, meseleleri zıtlarıyla beyân eden mânası da mevcuttur. Hakîkaten Allah Kelâmı’nda mevzular ekseriyetle böyle işlenmektedir. Birkaç misalle konu daha iyi anlaşılacaktır.
Kur’ân-ı Mübîn’in ilk sûresi olan Fâtiha sûresinin ikinci âyetinde Allah Teâlâ’nın “Rahmân ve Rahîm: nihâyetsiz merhamet sahibi, mahlukatına sonsuz merhamet eden” vasıfları zikredilip kullar merhamet-i ilâhiye ile ümitlendirilirken, hemen peşinden gelen üçüncü âyette “O Allah Din Günü’nün yani hesap gününün mâlikidir” ikaz ve tehdidi ile gönüller sarsılarak insanın rehavete kapılmasına mâni olunmaktadır. Yine bu sûre ile mü’minler bir taraftan sırât-ı müstakîme hidâyet olunmak için duâ ederken, hemen akabinde, bunun tam zıddı olarak gazaba uğrayanların ve dalâlete sürüklenenlerin yollarına düşmekten Allah’a sığınırlar.
Bakara sûresinin ilk beş âyetinde Kur’ân’ın müttakîler için bir hidâyet rehberi olduğu beyan edildikten sonra takva sahiplerinin önde gelen vasıfları sayılmaktadır. Ardından iki âyette kâfirlerin durumları ve başlarına gelecek büyük azab bildirilmektedir. Yine Bakara suresinin 24. âyetinde Kur’ân-ı Kerîm’i inkar edenlere, yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem tehdidi vâki olurken, hemen peşinden 25. âyette îmân edip sâlih amel işleyenlere zemininden ırmaklar çağlayan cennetler ve ondaki akla hayale gelmez nimetler va’dedilmektedir.
Kur’ân-ı Kerîm’de bu şekilde terğib ve terhib üslûbunun ekseriyetle bir arada kullanıldığını görmekteyiz. Terğîb için daha çok Allah’ın rahmeti, rızası ve cennet nimetleri; terhîb için ise Allah’ın gazabı, cehennemi ve onun muhtelif şiddetlerdeki azabı anlatılır.
Hicr sûresinde İblis’in Hz. Adem’e secdeden kaçınması nakledildikten sonra cehennemden şöyle bahsedilir:
“Gerçekten kullarımın hiçbiri üzerinde senin bir hâkimiyetin yoktur; ancak azgınlardan sana uyanlar müstesna. Artık muhakkak ki cehennem, onların hepsine va’dolunan bir yerdir. Onun yedi kapısı vardır. Her bir kapı için birer gurup ayrılmıştır.” (el-Hicr 15/42-44)
Sonra hemen cennetin tasvirine geçilir:
“Şüphe yok ki takvâ sahipleri, cennet bahçelerinde ve pınar başlarındadırlar. (Onlara,) «Selametle, güven içinde oraya girin» denir. Artık onların kalplerindeki kini söküp atmışızdır. Hepsi de kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıya oturmaktadırlar. Orada onlara hiçbir yorgunluk dokunmaz ve onlar oradan asla çıkarılmazlar.” (el-Hicr 15/45-48)
Allah Resûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem- de, Kur’ân-ı Kerîm’deki bu ilâhî üslubu takip ederek konuşmalarında terğîb ve terhîbi birlikte kullanmıştır. Efendimiz sevabını zikredip sağlayacağı faydalara dikkat çekerek hayırlı amellere teşvikte bulunmuş, cezasını zikredip zararlarını beyan ederek de şerlerden sakındırmıştır. Bilâl bin Hâris el-Müzenî -radıyallahu anh-’den rivayet edildiğine göre Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
“Kul, Allah’ın hoşnut olduğu bir sözü söyler, fakat onunla Allah’ın rızâsını kazanacağı hiç aklına gelmez. Halbuki Allah, o söz sebebiyle, kendisine kavuştuğu kıyâmet gününe kadar o kimseden râzı olur.
Yine bir kul da Allah’ın gazabını gerektiren bir söz söyler fakat o sözün kendisini Allah’ın gazabına çarptıracağını düşünmez. Oysa Allah, o kimseye o kötü söz sebebiyle kendisine kavuşacağı kıyamet gününe kadar gazap eder.” (Tirmizî, Zühd, 12; İbn-i Mâce, Fiten, 12)
Bu hâdis-i şerîf terğib ve terhib üslubuyla, konuşmanın en önemli edep kâidelerinden birini öğretmekte, dikkatsizce veya önemsenmeden söyleniverecek basit gibi gözüken bir sözün, aslında Allah katında çok büyük neticelere sebep olabileceğini açıkca ortaya koymaktadır.
Hârise bin Vehb -radıyallâhu anh- Resulullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in şöyle buyurduğunu nakletmektedir:
“Size cennetlikleri bildireyim mi? Onlar hem zayıf oldukları hemde halk tarafından zayıf görüldükleri için kimsenin önemsemediği, fakat şöyle olacak diye yemin etseler, isteklerini Allah’ın gerçekleştireceği kimselerdir.
Size cehennemliklerin kimler olduğunu söyleyeyim mi? Katı kalbli, kaba, cimri ve kurularak yürüyen kibirli kimselerdir.” (Buhârî, Eymân, 9; Edeb, 61)
Burada Resûl-i Ekrem Efendimiz, cennet ve cehennem ehlinin kimler olduğunu aynı anda bildirmek suretiyle, hem gereken amelleri yaparak cennet ehli olmaya teşvik etmiş hem de azâbı gerektirecek mezmûm hal ve davranışlardan uzak kalmayı öğütlemiştir.
Efendimiz’in terğîb ve terhibi beraber kullanmasına bir diğer misal de şudur: Resulullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdular:
“Cehenneme giren iki kişinin oradaki feryad u figânları şiddetlenecek.
Allah Teâlâ hazretleri:
– Çıkarın bunları! buyuracak.
Onlara:
– Niçin bağırıyorsunuz? diye soracak.
Onlar:
– Bize merhamet edesin diye böyle yaptık! diyecekler.
Hak Teâlâ:
– Benim size olan rahmetim, gidip kendinizi ateşe atmanız şeklindedir! buyuracak.
Onlar gidecekler. Biri kendisini ateşe atacak. Allah da ateşi ona soğuk ve selamet kılacak. Diğeri kalkacak fakat kendini ateşe atamayacak.
Allah Teâlâ hazretleri:
– Arkadaşının attığı gibi, sen kendini niçin cehenneme atmadın? diye soracak.
Adam:
– Ey Rabbim, beni ondan çıkardıktan sonra oraya bir kere daha göndermeyeceğini ümid ediyordum! diyecek.
Bunu üzerine Allah Teâlâ:
– Haydi istediğinizi verdim! buyuracak. İkisi de Allah’ın rahmetiyle cennete girecekler.” (Tirmizî, Cehennem, 10)
İnsan tabiatı tek düze bir telkine karşı bir müddet sonra alakasız kalmaktadır. Bu sebeple tâlim ve terbiyede tek düzelik ve monotonluktan uzak durulmalıdır. Bunu yaparken diğer bir kısım unsurların yanısıra terğîb ve terhîb yani ümitlendirme ve korkutma temalarına da dengeli bir şekilde yer verilmelidir. Ne devamlı korkutmalı, ne de devamlı ümit verilmelidir. Hatta korku unsuruna vurgunun biraz daha fazla olması gerekir. Zira inzar ve ikazlar, insan psikolojisine müjdelemelerden daha fazla tesir etmektedir.