İnsan bazı zamanlar nasıl davranacağını bilemediği için hata yapabilir. Onu bu yanlış davranıştan vazgeçirmenin en güvenilir yollarından biri, kendisine ne yapacağını gösteren alternatifler takdim etmektir. Özellikle yeni yetişmekte olan çocukların terbiyesinde bu metot büyük ehemmiyet arzetmektedir. Çünkü çocuklar gördükleri ve duydukları her şeyi merak etmekte, bunların doğru veya yanlış olduklarını düşünmeden hemen taklide yönelmektedirler. Onları bu rastgele temayüllerden vazgeçirmek, “Evladım! Böyle yapma, şöyle yapma!” demekten ziyade, “Böyle yapma, fakat şöyle yap!” “Şunu yeme, fakat bunu ye!”, “Bu oyunu oynama, fakat şunu oynayabilirsin!” şeklinde alternatifler sunmak suretiyle daha kolay sağlanabilmektedir. İlerleyen yaşlarda da pek çok insanda bu hususiyet devam etmekte, onlar da yaptıkları yanlışlara karşılık kendilerine gösterilen alternatif davranışlar sayesinde durumlarını düzeltebilmektedirler.
Peygamber Efendimiz’in doğru davranışı öğretme hususunda alternatif göstermesinin en güzel misallerinden birini Râfî bin Amr -radıyallâhu anh- anlatmaktadır:
Ben çocukken Ensâr’ın hurma ağaçlarını taşlardım. Bu sebeple beni tutup Peygamber Efendimiz’e götürdüler.
Allah Resûlü bana:
“– Yavrucuğum! Hurma ağaçlarını niçin taşlıyorsun?” diye sordu.
Ben:
– Yâ Resûlallah! (Açtım) yemek için taşladım, dedim.
Fahr-i Kâinât -sallallâhu aleyhi ve sellem-
“– Bir daha taşlama! Altlarına düşenlerden al, ye!” buyurdu ve başımı sıvazladı. Daha sonra da “Allahım! Onun karnını doyur” diye bana dua etti. (Ebû Dâvûd, Cihâd, 85/2622; İbn-i Mâce, Ticârât, 67)
Görüldüğü üzere Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- çocuğa sâdece “Hurma ağacını taşlama” diye yasak koymakla kalmamış, “Yavrucuğum! Altlarına düşenlerden al, ye!” demek sûretiyle alternatif göstermiştir.
Hz. Enes -radıyallahu anh- anlatıyor:
Resûlullah -aleyhissalâtü vesselâm- Medine’ye geldiğinde Medinelilerin iki (bayram) günleri vardı. O günlerde oynayıp eğlenirlerdi.
“– Bu iki gün(ün mânâ ve ehemmiyeti) nedir?” diye sordu.
Onlar:
– Biz cahiliye devrinde bu günlerde eğlenirdik! dediler.
Aleyhissalâtü vesselâm Efendimiz:
“– Allah, bu iki bayramınızı onlardan daha hayırlı diğer iki günle değiştirdi: Kurban bayramı ve Fıtır (Ramazan) bayramı” buyurdu… (Ebû Dâvûd, Salât 239; Nesâî, Iydeyn, 1)
Alternatif göstermeyle ilgili bir başka rivâyet de şöyledir. Uhud savaşı esnasında Muaviye oğullarının azadlı kölesi Ebû Ukbe Rüşeydü’l-Fârisî, tepeden tırnağa kadar silahlanmış, zırhlı, miğferli bir müşrikle karşılaştı. O:
– Ben İbn-i Uveyf’im, diyerek haykırıyordu. Bu esnâda, Hâtıb’ın azadlı kölesi Sa’d, İbn-i Uveyf’e, onu ikiye bölen bir darbe indirdi.
Rüşeyd de:
– Al bunu da, ben Farslı köleden! diyerek kılıçla vurup, omuzunu zırhıyla birlikte ikiye ayırdı. Peygamberimiz onların yaptıklarını görüyor, söylediklerini işitiyordu.
Rüşeyd’e:
“– Sen «Fârisî’den» demesen de, «Ensarî’den» desen olmaz mı?” buyurdu.
O sırada İbn-i Uveyf’in kardeşi de:
– Ben İbn-i Uveyf’im! diyerek gelip yetişti.
Rüşeyd hemen:
– Al bunu, ben Ensarî köleden, diyerek onun başına bir darbe indirdi. İbn-i Uveyf’in başını zırhıyla birlikte ikiye ayırdı.
Resûl-i Ekrem Efendimiz gülümsedi ve:
“– İyi yaptın ey Abdullah!” buyurdu. (Vâkıdî, I, 261; İbn-i Abdilber, II, 496)
“Fârisî’den” sözü, ırkçılık ve ırkla övünme mânası ifade etmektedir. Bu ise harp esnasında savaşan kişinin ihlâsını zedelemektedir. “Ensârî’den” sözünde ise dinî bir muhteva vardır. Bu aynı zamanda İslâmî bir kavram olup, İslâm adına savaşıldığını ifade etmektedir. Efendimiz söz konusu hâdisede, o sahabisini yanlış bir telakkiden kurtarmış ve hayra yönlendirmiştir. Bunu da sadece bir kelimelik alternatifle gerçekleştirmiştir.
Birgün Peygamber Efendimiz, mü’minleri yollara oturmaktan men edince onlar:
– Biz buna mecbûruz, meselelerimizi orada konuşuyoruz, diye izin istediler.
Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-:
“– Oturmaktan vazgeçemeyecekseniz o halde yolun hakkını verin!” buyurdu ve harama bakmamalarını, gelip geçenleri incitmemelerini, selâm almalarını, mârufu emredip münkerden nehyetmelerini istedi. (Buhârî, Mezâlim, 22; Müslim, Libâs, 114)
İslâmî talim ve terbiyede esas olan, insanlara doğruları öğretmek ve o doğrular istikametinde yaşamalarını sağlamaktır. Muhtelif yollarla kazandıkları yanlış bilgi, kanaat ve uygulamaları tashih edip yerine doğruları ikame edebilmektir. Özellikle insan ve toplum hayatında yer etmiş yanlışları düzeltmede en etkili metotlardan biri de, sadece yanlışı tenkitle kalmayıp alternatif çözüm yolları gösterebilmektir.