“Vusulsüzlük usulsüzlüktendir.”
Allah Resûlü -sallallâhü aleyhi ve sellem-, Yüce Rabbi tarafından en güzel şekilde terbiye edilerek “Mükemmel bir ahlâk üzere” (el-Kalem 68/4) yetiştirilmiştir.
Ahlâkının hârikulâdeliği, rakik kalpliliği, beyanlarının fesâhatı, üslûbunun tatlılığı, ikâzlarındaki nezaketi, kızgınlığında bile sabır ve hikmetle davranışı, son derece dikkatli ve uyanık oluşu, zekâsının yüksekliği, insanlara fevkalâde ilgi ve muhabbeti ile Allah Resûlü, eşsiz bir muallim ve mürebbi hüviyetine sahiptir.
Fahr-i Kâinât Efendimiz, fırsat bulduğu her zaman ve mekânda bütün gücüyle hayrı yaymaya, isteyenlere ilmi öğretmeye gayret gösterirdi. Talebeleri mevkiinde olan ashabının luzûmlu bilgileri öğrenmesini arzu ederdi. Onlara karşı derin bir şefkat ve merhamet sahibi idi. Asla sıkıntı vermez, zorluk göstermez, dâimâ kolaylaştırmayı severdi. Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
“Celâlim hakkı için size kendinizden öyle izzetli bir peygamber geldi ki, sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir, size pek düşkündür, mü’minlere karşı raûf (çok şefkatli) ve rahîm (çok merhametli)dir.” (et-Tevbe 9/128)
Fahr-i Kâinât Efendimiz’in ashabını terbiye ve tezkiyede en çok kullandığı usûl sohbettir. Efendimiz’in sohbet meclisleri, ilâhî rahmet, bereket, feyiz ve sekînetin sağanak sağanak yağdığı cennet bahçeleri olmuş, ashab-ı kiram bu feyizli muhitlerde en güzel şekilde yetişme imkânı bulmuştur. Müslüman olmak üzere Mescid’e gelen Ka’b bin Züheyr -radıyallâhu anh-, Sevgili Peygamberimiz’in ashâbını nasıl yetiştirdiğine şâhit olmuştur. Ka’b’ın ifâdesine göre Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- halka halka oturan ashabının arasında bulunuyor, kâh o taraftakilerle, kâh bu taraftakilerle sohbet ediyordu. (Hâkim, III, 671) Bu, Allah Resûlü’nün hayatı boyunca tatbik ettiği en mühim terbiye metodudur.
Peygamber Efendimiz’in sohbetlerinin öylesine yüce ve farklı bir keyfiyeti vardı ki, o sohbetlerin vâkî olduğu asra, insanlık târihinde “Asr-ı Saâdet” denilmiştir. Ashâb-ı kirâmın, mâzileri itibâriyle çorak topraklara benzeyen gönül âlemleri, Allah Resûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in meclislerindeki mânevî iklimin rahmet ve bereketiyle yoğruldu. Bu sâyede, vaktiyle üzeri örtülü bulunan eşsiz fazîlet ve mânâ tohumları, neşv ü nemâ buldu. Sadırdan sadıra in’ikâs eden muhabbet ve rûhâniyet alışverişiyle, yıldız şahsiyetler inkişâf etti. Câhiliye devrinin kız çocuklarını diri diri gömecek kadar merhametsiz ve katı kalpli, hak, hukuk tanımaz insanı gitti, yerine diğergâm, gözü yaşlı, yumuşak gönüllü, hassas sahâbîler ortaya çıktı. Nitekim “sahâbî” ve “sohbet” kelimeleri de aynı kökten gelmektedir.
Sahabe-i kiram, Fahr-i Kâinât Efendimiz’in sohbetlerine o kadar ehemmiyet verirdi ki, bir takım meşgaleler sebebiyle sohbetin feyz ve berekerinden mahrum kalmamak için münâvebeyle Efendimiz’in yanına gider ve duyduklarını birbirleriyle paylaşırlardı. Hz. Ömer ile Ensar’dan olan kardeşi arasında cereyan eden şu hâdise ne kadar ibretlidir. Hz. Ömer şöyle anlatıyor:
“Ensar’dan bir komşum ile beraber Beni Ümeyye bin Zeyd yurdunda oturuyordum. Burası Medine’nin Avâli denilen semtindeydi. (Bir şeyler öğrenmek maksadıyla) Peygamber Efendimiz’in yanına nöbetleşe giderdik. Birgün o gider, birgün ben giderdim. Ben gittiğim zaman o gün vahiy ve diğer şeylere dair ne duyarsam onu komşuma haber verirdim. Komşum geldiği zaman da öğrendiklerini bana bildirirdi.” (Buhârî, Mezâlim, 25)
Sahâbe-i güzîn, Resûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in sohbetinde büründükleri huzur ve edeb hâlini:
“Sanki başımızın üzerinde bir kuş var da kıpırdasak uçuverecek zannederdik” (Ebû Dâvûd, Sünnet, 23-24) şeklinde ifâde etmişlerdir.
Allah Resûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem- erkek sahabilerin olduğu kadar hanımların da tâlim ve terbiyelerine ehemmiyet verirdi. Bilhassa ezvâc-ı tahirât vasıtasıyla onların her türlü meselelerini açıklığa kavuştururdu. Kadınlara tahsis ettiği sohbetleri de vardı. Birgün kadınlardan biri Resûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e geldi ve:
– Ey Allah’ın Resûlü! Senin sözlerinden hep erkekler istifade ediyor. Bizlere de birgün ayırsanız da, o gün toplanıp Allah’ın sana öğrettiklerinden bize de öğretseniz! dedi.
Resûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“– Peki şu gün şurada toplanınız!” buyurdu.
Kadınlar toplandılar. Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de gidip Allah’ın kendisine vahyettiklerinden onlara öğretti. (Buhârî, İlim, 36)
İbn-i İshâk da şöyle bir rivâyet nakleder:
“Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-’e Kur’ân inzâl buyrulduğunda onu önce erkeklere, daha sonra da kadınlara okurdu.” (İbn-i İshâk, s. 128)
Bu sohbetlerin bereketi ile bütün ümmete nümûne anneler hâline gelen sahâbî hanımlar, Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i görmekte geciken ve uzun zaman onun sohbetinde bulunmayan evladlarını îkâz ederlerdi. (Tirmizî, Menâkıb, 30; İbn-i Hanbel, V, 391-2)
Bütün ashâb-ı kirâm, Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in sohbetine apayrı bir iştiyakla koşar ve feyz alırdı. Zaten Efendimiz de, her vesileyle ashâbını buna teşvik ederdi. Ebû Vâkıd el-Leysî -radıyallâhu anh- anlatıyor:
Birgün mescidde Peygamberimiz’in huzurunda bulunuyorduk. O esnâda üç tane adam kapıda göründü. Biri içeri girmeden gitti. Diğer ikisi ise içeri girip Resûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yanına kadar geldiler. İçlerinden birisi, halkada gördüğü bir boşluğa oturdu. Diğeri ise, yer kalmadığı için ve kimseyi de rahatsız etmemek düşüncesiyle halkanın hemen arkasına oturuverdi. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- sohbetinin bir yerinde şöyle buyurdular:
“– Size şu üç kişinin hâlini anlatayım mı? Halkaya oturan Allah Teâlâ’ya sığındı, Allah da onu himâyesine aldı. İkincisine gelince o kimse Allah’tan hayâ etti, edebe sarıldı, Allah Teâlâ da o kulundan hayâ etti; onu azabından emin kıldı. İçeri girmeyen diğerine gelince o, bu meclisten yüz çevirdi. Allah da ondan yüz çevirdi.” (Buhârî, İlim, 8)
Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-, insanlara bir şey öğretirken faydalı, tesirli ve meseleyi izaha yardımcı olacak en güzel metotları kullanmıştır. Bu usûlleri, Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in hayatından nakledeceğimiz misallerle takdim etmeye çalışacağız.