II. PEYGAMBERİMİZ’İN İSLÂM’A DÂVETTEKİ USÛL ve ÜSLÛBU

Tebliğ ve dâvet faaliyetinde başarıya ulaşabilmek için plânlı, programlı ve metotlu bir şekilde hareket edilmesi gerekmektedir. Dâvetçi, gâyesine ulaşabilmek için sıhhatli ve doğru olan usûl ve metotlara başvurmak zorundadır. Şayet metot hatalı ve uzaklaştırıcı ise sadece dâvânın büyüklüğü başarıya ulaşmak için kâfî gelmeyebilir. Bu bakımdan dâvette metot, dâvetin bir parçası sayılmalıdır. Cenâb-ı Hak dâvet faaliyetinin güzel bir usûl ile yürütülmesini emrettiği bir âyet-i kerîmede şöyle buyurur:

“Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle dâvet et! Ve onlarla en güzel şekilde mücâdele et. Şüphe yok ki yolundan sapanları en iyi bilen Rabbindir; hidâyete erenleri de en iyi bilen yine O’dur.” (en-Nahl 16/125) Bu âyette söz konusu olan “hikmet” ve “güzel öğüt”, tebliğ vazîfesini yerine getiren insanlar için çok mühimdir. Hikmet, kişinin tebliğ sırasında dikkatli ve basiretli olması, bunu körü körüne yapmaması, doğru söz söyleyip yalandan ve başkalarını yanlışa sürüklemekten sakınması, isâbetli karar vermesi ve anlattığı şeylerin kolayca kabul edilmesini sağlayacak deliller serdetmesidir. Hikmet, muhâtabın zihin, yetenek ve şartlarının göz önünde bulundurulmasını ve mesajın münâsib bir şekilde iletilmesini gerektirir.

Güzel öğüte gelince, kişinin muhatabını sâdece mantıkî iknâ metotlarıyla değil, aynı zamanda duygularını da cezbederek inandırmaya çalışmasıdır. Âyette geçen “Onlarla en güzel şekilde mücadele et!” emri ise tebliğ vazifesini ciddi bir şekilde yerine getirmeyi taleb etmektedir. Buna göre tebliğci, tatlı dille konuşmalı, kırıcı olmaktan ve sert tavır takınmaktan uzak durmalıdır. Tebliğde şahsiyetli ve vakarlı davranışlar sergilemeli; cezbedici, akla ve mantığa uygun fikirler öne sürmeli ve muhatabını en güzel şekilde iknâ etmeye çalışmalıdır. Tebliğcinin görevi anlatmak ve anlattıklarının faydalı şeyler olduğu husûsunda insanlara emniyet telkin etmektir. Gerisi Allah’a kalmıştır.

Bu mevzuyla ilgili âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulmuştur:

“İçlerinden zulmedenler hâriç ehl-i kitapla, ancak en güzel bir yolla mücâdele edin ve; «Bize indirilene de size indirilene de îmân ettik. Bizim ilâhımız da sizin ilâhınız da birdir ve biz ancak O’na teslim olan kimseleriz» deyin.” (el-Ankebût 29/46)

(Ey Resûlüm) de ki: İşte benim yolum budur; ben sizi (körü körüne değil) bir basîret üzere Allah’a dâvet ediyorum. Ben de bana tâbî olanlar da (işte böyleyiz). Allah’ı noksanlıklardan tenzih ederim. Ben müşriklerden değilim.” (Yusuf 12/108)

Basîret, hak ile bâtılı tefrik eden bir haslettir. Bu âyet-i kerîmeden anlaşıldığına göre Hakk’a dâvet ve irşad vazîfesinde bulunanlar dâima basîretle, apaçık hüccetlerle hareket etmeli; cehâletten, muhâkemesizlikten ve zor kullanmaktan kesinlikle kaçınmalıdır. Basîretli bir şekilde dâvet ve irşatta bulunmak, Efendimiz -aleyhisselâm-’a tâbî olmanın husûsî bir şiârıdır.

Allah Resûlü’nün icrâ ettiği dâvet faaliyetinin üzerinden asırlar geçmiş olmasının tabiî bir netîcesi olarak, günün değişen şartları ve gelişen imkânlarına göre farklı birtakım metotlara başvurulması gerekebilir. Zamana ve zemine uygun bazı metotların tatbiki, Peygamber Efendimiz’in sünnetine muğayir olmadığı gibi bilâkis onun da dâvetinde başvurduğu usullerden biridir. Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- hiçbir esnekliği olmayan, katı, donuk ve bıktırıcı tek bir metoda sürekli olarak bağlı kalmış değildir. Bu sebeple günümüzde dâvet faaliyetinde bulunurken, Allah Resûlü’nün uyguladığı tüm dâvet metotlarının teferruatı ile bilinmesi ve titizlikle tatbik edilmesi zarurîdir. İslâm tebliğcilerine örnek teşkil etmesi açısından Peygamber Efendimiz’in tatbik ettiği bu üslup ve kâidelerden bir kısmını umûmî olarak izah etmek faydalı olacaktır.

Bookmark the permalink.

Comments are closed