10. Konuşurken Jest ve Mimikleri Kullanması

Fahr-i Kâinât Efendimiz, konuşurken maksadını daha iyi ifade edebilmek ve sözlerinin en iyi şekilde anlaşılmasını sağlamak için gerektiğinde jest ve mimikleri kullanır, el ve parmaklarıyla işarette bulunurdu.

Ebû Mûsâ el-Eş’arî -radıyallâhu anh- anlatıyor: Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-:

“Mü’min diğer mü’min için parçaları birbirini perçinlenmiş binâ gibidir.” buyurdu, ardında da (bunu açıklamak için) parmaklarını birbirine kenetledi. (Buhârî, Mezâlim, 5)

Burada Efendimiz’in parmaklarını birbirine kenetlemekle, İslâm nimetiyle kardeş olan mü’minlerin birbirlerine olan hüsn-i muamelelerini, yardım ve desteklerini ve bu sayede sağlam bir cemiyet tesis etmelerini temsil etmektedir.

Sehl bin Sa’d -radıyallâhu anh-’ın bildirdiğine göre Peygamber Efendimiz:

“Yetimi koruyup kollayan kişi ile ben, cennette şu ikisi gibiyiz” buyurdu, işaret ve orta parmağını gösterdi. (Buhârî, Edeb, 24)

Peygamberimiz hem sözleriyle hem de parmakları ile işarette bulunarak, ümmetini yetim, kimsesiz ve çaresizleri koruyup kollamaya yönlendirmekte, böyle davrananların cennette kendisine komşu olacaklarını bildirmektedir. Yapılan bu işaret, cennette Efendimiz ile vuku bulacak yakınlığı muşahhas hale getirmektedir.

Konumuzla ilgili bir diğer rivâyette Câbir -radıyallahu anh- şöyle anlatıyor:

Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-:

“– Bahreyn’in sadaka malı gelince sana şöyle şöyle (avuç avuç) vereceğim” buyurdu  ve üç kere eliyle gösterdi.

Bahreyn’in malı gelmeden önce Allah Resulü vefat etti. Mal Hz. Ebû Bekr’e gelince, bir münâdi ile halka şöyle ilanda bulundu:

– Kime Resûlullah’ın bir va’di veya bir borcu varsa bana gelsin!

Ben hemen Ebû Bekir -radıyallahu anh-’a gittim ve Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in:

“– Bahreyn’in sadaka malı gelince sana şöyle şöyle (avuç avuç) vereceğim” deyip üç kere iki eliyle işaret yaptığını söyledim.

Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir bana istediğimi derhal verdi.” (Buhârî, Hibe, 18; Kefâlet, 3; Müslim, Fedâil, 60/2314)

Bu mevzuyla ilgili olarak İbn-i Mes’ud -radıyallâhu anh- de şu hâdiseyi nakletmektedir:

Kureyşten seksen kadar adamla birlikte Allah Resûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in yanında bulunuyorduk. Orada Kureyşliler dışında başka kimse yoktu. Vallahi o gün gördüğüm yüzlerden daha güzel yüzler görmedim. Kadınlardan söz açtılar ve onlar hakkında konuştular. Peygamberimiz de onlarla konuşmaya katıldı. … Sonra yanına vardığımda şehâdet getirip şöyle buyurdu:

“– Ey Kureyşliler! Allah Teâlâ’ya isyan etmediğiniz sürece bu işin (insanları idare etmenin) ehli sizlersiniz. Eğer Allah’a isyan ederseniz O, -elindeki dalı göstererek- bu değneğin soyulduğu gibi sizi soyacak birini size gönderir.”

Nebiyy-i Ekrem Efendimiz sonra elindeki dalın kabuğunu soydu. Öyle ki dal bembeyaz olmuştu. (İbn-i Hanbel, I, 458)

Câbir -radıyallâhu anh-’ın kıyametin yakınlığı ile ilgili naklettiği şu rivâyet de konumuz açısında pek mühim bir misaldir:

Resûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- hutbe irad ettiği zaman gözleri kızarır, sesi yükselir, “Düşman sabah ve akşam üzerinize hücum edecek, kendinizi koruyunuz” diye ordusunu uyaran kumandan gibi hiddeti artar ve şehadet parmağı ile orta parmağını bir araya getirerek:

“– Benimle kıyametin arası şu iki parmağın arası kadar yaklaştığı sırada ben peygamber olarak gönderildim” derdi… (Müslim, Cum’a, 43)

Burada da Resûlullah Efendimiz, kıyâmetin yakınlığını ifâde etmek için şehadet parmağıyla orta parmağını birbirine yaklaştırmıştır.

Ebu Said -radıyallâhu anh- anlatıyor:

Muhâcirlerin fakirlerinden bir grupla birlikte oturmuştum. Bunlardan bir kısmı, diğerleri(nin karaltısından istifâde) ile çıplaklıktan korunuyordu. Bir kimse de bize Kur’ân okuyordu. Derken Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- çıkageldi ve yanımızda durdu. Resûlullah’ın gelmesi üzerine Kur’ân okuyan kimse okumayı bıraktı. Resûlullah da selam verdi ve:

“– Ne yapıyorsunuz?” diye sordu.

– Ey Allah’ın Resülü! O hocamızdır, bize Kur’ân okuyor. Biz de Allah Teâlâ’nın kitabını dinliyoruz, dedik.

Bunun üzerine Fahr-i Kâinât -sallallâhu aleyhi ve sellem-:

“–Ümmetim arasında, kendileriyle birlikte sabretmem emredilen kimseleri yaratan Allah’a hamdolsun!” dedi.41

Sonra Allah Resûlü kendisini bizimle aynı seviyede tutarak ortamıza oturdu. Eliyle işâret edip:

“– Şöyle (halka yapın) dedi.

Cemaat hemen etrafında halka oldu ve yüzlerini ona doğru çevirdiler. Neticede Resûlullah bizlere şu müjdeyi verdi:

“– Ey yoksul muhâcirler, size müjdeler olsun! Size Kıyamet gününde tam bir nûr müjdeliyorum. Sizler cennete, insanların zenginlerinden yarım gün önce gireceksiniz. Bu yarım gün, (dünya günleriyle) beşyüz sene eder.” (Ebu Dâvûd, İlim, 13)

Fahr-i Kâinât -sallallâhu aleyhi ve sellem-, bazen de mübarek elleriyle bir şeyi tutup kaldırırlar ve onun vasıtasıyla bir hususu öğretirlerdi. Ubâde bin Sâmit -radıyallâhu anh-’ın anlattığına göre Peygamber Efendimiz, ganimet develerinden birinin üzerinden bir tüy alıp (orada bulunanlara göstererek) şöyle buyurmuştur:

“Bu ganimet malında sizden birinin ne kadar hakkı varsa benim de o kadar hakkım vardır. Ganimet malından sakın haksız yere bir şey almayın, çünkü bu, kıyâmet günü sahibi için rezilliktir. İpliği, iğneyi ve bundan daha değersiz şeyleri (saklamayıp) verin…” (İbn-i Hanbel, V, 330)

Efendimiz burada da kul hakkına riâyeti tavsiye buyurmakta, bu hususta en küçük bir haksızlığı dahi yasaklamakta, bunu da deveden aldığı hafif ve ince bir tüyle muşahhas olarak göstermektedir.

Ashâb-ı kirâm Fahr-i Kâinât Efendimiz’in duygu ve düşüncelerini mimiklerinden anlarlardı. Nitekim Ebû Saîd el-Hudrî -radıyallâhu anh- şöyle demektedir:

“Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- örtüsü altındaki bâkire kızdan çok daha hayâ sâhibi idi. Birşeyden hoşlanmadığında biz bunu onun yüzünden hemen anlardık.” (Buhârî, Edeb, 77; Menâkıb, 23; Müslim, Fedâil, 67)

Hâsılı tâlim ve terbiyede jest ve mimikler kullanılmalıdır. Zira bu usul, mevzuların kolaylıkla anlaşılmasına, akılda kalmasına ve unutulmamasına yardımcı olmaktadır.

Bookmark the permalink.

Comments are closed