3. Îtidale Dikkat Etmesi ve Usandırmaması

Resûl-i Muhterem -sallallâhu aleyhi ve sellem-, mümtaz bir muallim olarak muhâtabının hâlet-i rûhiyelerini çok iyi bildiği için ona göre muamele ederdi. İtidâli asla elden bırakmaz, onları bıktırıp usandırmamak, ilim tahsiline istek ve iştiyaklarını muhafaza için her zaman sohbet etmez, müsait oldukları zamanları kollardı. (Buhârî, İlim, 12)

Nitekim Allah Resûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem-, şu hadisleriyle de bu tavrın peygamber metodu olduğunu bildirmiştir:

“Hal ve gidişi iyi olmak ve itidal, peygamberliğin yirmidört cüzünden biridir.” (Ebu Dâvûd, Edeb, 2)

Dersin muhtevâsı ve işleniş tarzı da itidal üzere, talebeyi usandırmayacak, bilakis sürekli canlı tutacak tarzda olmalıdır. Ebû Seleme’nin anlattığına göre, Resûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in ashâbı, ne îtidalden sapan ne de tembellik eden kimselerdi. Sohbet meclislerinde yeri geldiğinde şiir okur ve câhiliye devrindeki hâtıralarını anlatırlardı. (İbn-i Ebî Şeybe, el-Musannef, V, 278)

Ebû Bekir es-Sakafî’nin bildirdiğine göre onlar biraz Kur’ân biraz da şiir okurlardı. (Kettânî, II, 236)

Bu usûl, ders esnâsında talebeler yorulduğunda ve zihinleri durduğunda, şiir, hikâye ve benzeri rahatlatıcı şeylerle onları ferahlatmak gerektiğini göstermektedir. Çünkü kalp ve zihin yorulduğunda, mânayı düşünüp idrak etmek zorlaşır. Dikkatler dağılır ve başka yönlere kayar.

İbn-i Abbas -radıyallâhu anhumâ- talebeleriyle birlikte oturduğunda onlara bir müddet hadîs-i şerîf nakleder, sonra “İştahımızı açın! Yâni lâtife yapın, şiir okuyun, muhakkak ki rûh da, bedenlerin usanması gibi usanır” der ve Arapların darb-ı mesellerini anlatmaya başlardı. Sonra yine derse döner ve bunu ihtiyaç duydukça defalarca tekrarlardı. (Kettânî, II, 237)

Hoca ve mürebbî bir nakış ustasıdır. Talebe de o nakışın beyaz sathıdır. İşlemedeki hata satha değil nakkâşa âittir. Dolayısıyla nakkâş hatayı kendisinde aramalı ve devamlı olarak kendisini düzeltmelidir.

Hâsılı tanzim edilen eğitim sistemlerinde, yapılan müfredât programlarında insanın hâlet-i rûhiyesi ve onun sahip olduğu muhtelif za’fiyetler nazar-ı itibara alınmalı; ders saatleri, dersin işleniş tarzı, teneffüs ve tatiller buna göre düzenlenmelidir. Zira eğitim ve öğretim bir süreç işidir. Uzun zaman, sabır ve gayret ister. İlmen terakkinin en büyük mânisi, bıkmak ve usanmaktır. Bu problemleri aşmanın yegâne yolu da, şüphesiz en güzel örnek, “Üsve-i Hasene” olan Efendimiz’in nurlu irşâdlarından azami derecede istifâde etmektir.

Bookmark the permalink.

Comments are closed