6. Âilesinin İhtiyaçlarını Görüp Gözetmesi

Evin efendisine düşen en mühim vazifelerden biri, âilesinin rızkını temin etmek ve ihtiyaçlarını karşılamaktır. Çünkü Cenâb-ı Hak erkeğe, fıtraten ve hükmen o vazifeyi vermiştir. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

“Allah’ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için, erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur.” (en-Nisa 4/34)

Âyet-i kerîmede erkeklerin sıfatı olarak zikredilen “kavvâm” kelimesi; “kadınların bütün ihtiyaçlarını karşılayan, onları zarar ve sıkıntılardan koruyan, evin dışındaki ağır işleri yapan” şeklinde tefsîr edilmiştir. Bununla birlikte “hanımlarını te’dîb eden, yani terbiye edip eğiten ve gerek Allah için gerek kendi şahısları için yapmaları gerekli olan hususlarda onların elinden tutan, işlerini tâkip eden” diye de anlaşılmıştır. Allah Teâlâ, diğer bir âyet-i kerîmede de şöyle buyurur:

“Annelerin yiyecek ve giyeceği, örfe göre babaya aittir.” (el-Bakara 2/233)

Allah Resûlü, âilesinin rızkını temin için lüzumu kadar çalışmış, bu yoldaki gayretlerin de ibadet ve infâk yerine geçeceğini şöyle ifâde etmiştir:

“Allah yolunda (cihad edilmesi için) sarfettiğin, köle âzad etmek için harcadığın, fakire sadaka olarak verdiğin ve bir de âile fertlerinin ihtiyaçları için harcadığın para var ya! İşte bunların içinde sana en çok sevap kazandıracak olanı, âilen için harcadığındır.” (Müslim, Zekât, 39)

Sa’d bin Ebî Vakkâs -radıyallahu anh-’ın rivayet ettiği uzun bir hadiste, Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- Sa’d’e hitâben şöyle buyurmuştur:

“Allah rızasını düşünerek yaptığın harcamalara, hatta yemek yerken hanımının ağzına uzattığın lokmalara varıncaya kadar, yaptığın iyiliklerin hepsinin mükâfatını alacaksın.” (Buhârî, İmân, 41; Müslim, Vasıyyet, 5)

Demek ki insan, âilesinin ihtiyacı için yaptığı harcamalardan ve sarfettiği gayretlerden dolayı ecir kazanacak ve elde ettiği helâl lokmaları büyük bir âile saadeti içinde yiyecektir. Hâdis-i şerîfte ifade edildiği gibi bir kimsenin hanımının ağzına lokma verebilmesi için, evinde muhabbet ve samimîyet havasını teşekkül ettirmesi ve ahlâkî olgunluğa sâhip olması lâzımdır. Âilesine karşı Peygamber Efendimiz’in sünnetindeki gibi davranmalı ki onun gönlünü fethedebilsin ve onunla şakalaşabilsin. Zira Allah Resûlü, hanımlarına karşı son derece ince düşünceli, nazik, müsâmahalı ve mütebessim bir insandı.

Hz. Âişe vâlidemiz:

“Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- hanımlarıyla baş başa kalınca insanların en yumuşağı ve en güler yüzlüsü olurdu” demektedir. (Ali el-Müttakî, VII, 222)

Fahr-i Kâinât Efendimiz mesuliyeti altında bulunan kimselerin ihtiyaçlarını temin etmek için gerekli tedbirleri almış, onları muhtaç duruma düşürmemiştir. Bir kimsenin âilesini varlıklı olarak bırakmasının, insanlara muhtaç durumda bırakmasından daha hayırlı olduğunu bildirmiştir. (Buhârî, Cenâiz 36; Müslim, Vasıyyet, 5)

Enes -radıyallahu anh-, Efendimiz’in maîşet teminine verdiği ehemmiyeti şöyle nakleder:

Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- Medine’de bir yahudiye zırhını bırakıp buna mukâbil âilesi için arpa aldı. Ben o sırada Allah Resûlü’nün şöyle dediğini duydum:

“– Muhammed’in âilesine bir sa’55 buğday ve bir sa’ arpa bir gece yetmiyor. Şüphesiz onun yanında dokuz hanımı var.” (Bûhârî, Buyu, 14)

Peygamber Efendimiz Nadiroğulları hurmalığından elde ettiği mahsulü satar ve âilesinin bir senelik nafakasını ayırırdı. Kalan kısmını da beytülmâle devrederdi. Allah Resûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem- bu âdetine hayatı boyunca devam etmiştir. (Bûhârî, Nafakât, 3; Müslim, Cihad, 49)

Fahr-i Kâinât Efendimiz âilesinin geçimi için develer edinmişti. Bu deve sürüsü Uhud ve el-Cemmâ otlaklarında gün aşırı otlatılır, eve gelen sürüler sağılıp sütleri akşam yemeği olarak misafirlere ikram edilir, kalan süt ile ertesi sabah sağılan süt Resûlullah Efendimiz’in hanımlarına paylaştırılırdı. Ayrıca Hz. Ümmü Seleme, Efendimiz’in her hanımına farklı isimlerle anılan birer deve tahsis ettiğini, Allah Resûlü’nün de herkesinkinden daha fazla süt veren ayrı bir devesi bulunduğunu bildirmiş, geçimlerinin büyük bir kısmının develerden ve davarlardan olduğunu söylemiştir. (İbn-i Sa’d, I, 494-496)

Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- her bir hanımı için mütevâzi birer oda yapmış, böylece onların mesken ihtiyacını da karşılamıştır. Habîb-i Ekrem Efendimiz âile reisinin mesken ihtiyacını güzel bir şekilde karşılamadıkça huzur bulamayacağına şu hadisleriyle işâret etmişlerdir:

“İnsanı mutlu eden üç şey vardır: Dindar kadın, iyi bir ev ve iyi bir binek. İnsanı mutsuz eden üç şey ise kötü bir kadın, kötü bir ev ve kötü bir binektir.” (İbn-i Hanbel, I, 168)

Âlemlere Rahmet Efendimiz âilesinin ihtiyaçlarını hayatında iken karşılamakla kalmamış, ölümünden sonra da onların geçimlerini düşünmüş, “Ölümümden sonra beni üzecek şeylerden biri de sizin meselenizdir” buyurarak âilesine karşı sorumluluk duygusunu ifade etmiştir. (Tirmizî, Menakıb, 25)

Peygamber Efendimiz’in hanımları, dünya hayatı ile ahiret hayatından  birini tercihte muhayyer bırakıldıklarında, ahiret hayatını tercih etmişlerdi. Bu sebeple Allah Resûlü onlara bol miktarda mal mülk bırakmamıştı. Ancak vefatından sonra maîşetlerini temin etmek için Hayber’in gelirinin kendi hissesine düşen kısmından her bir hanımına 80 vesk56 hurma ve 20 vesk buğday tahsis etmeyi de ihmâl etmemiştir. (İbn-i Sa’d, VIII, 56, 69, 127)

Âile reisi, hânesindeki fertlerin her türlü ihtiyacını karşılamak durumundadır. İbâdete düşkünlük veya başka bir sebeple bu vazîfesini ihmâl edenleri Peygamber Efendimiz şöyle îkâz etmiştir:

“Kişinin, geçimini sağlamakla yükümlü olduğu kimseleri ihmâl etmesi, ona günah olarak yeter.” (Müslim, Zekat, 40; Ebû Dâvûd, Zekât, 45)

Osman bin Maz‘un’un hanımı Havle bint-i Hakîm güzel giyinen bir kadındı. Birgün pejmürde bir kıyafetle Hz. Âişe’nin yanına geldi. Vâlidemiz:

– Bu hâlin ne, diye sorduğunda:

– Kocam geceleri namaz kılıyor, gündüzleri de oruç tutuyor, dedi.

O esnâda Resûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- içeri girdi. Âişe -radıyallahu anhâ- durumu ona anlattı. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz Osman’la görüşerek:

“– Osman, bize ruhbanlık emredilmemiştir. Bende senin için üsve-i hasene (güzel bir misâl) yok mu? Vallahi sizin Allah’tan en çok korkan ve O’nun hudutlarına en fazla riâyet edeniniz benim” buyurdu. (İbn-i Hanbel,  VI, 226; İbn-i Hacer, el-İsâbe, IV, 291)

Allah Teâlâ kullarına büyük bir lütufta bulunarak âilelerinin maîşeti için gösterdikleri gayreti ibâdet, yaptıkları harcamaları da infak olarak kabul etmiştir. Bu sebeple insanlar geçimlerinden mes’ul oldukları kimselerin ihtiyaçlarını bir ibâdet neşvesi içinde karşılamalıdır. Ancak aşırıya giderek bütün zamanını dünyalık kazanmak için harcamamalı, âhireti için lâzım olan diğer vazîfelerini de hakkıyla yerine getirmelidir. Kendisine ihsan edilen sınırlı vakti, hem bu dünyadaki hem de âhiretteki ihtiyaçlarını temin için en güzel şekilde değerlendirmelidir.

Bookmark the permalink.

Comments are closed